Adımlarıma Işık

23 Aralık 2010 Perşembe

Kanarsın, Kalbim...

Yorulunca yaslanacak bir beden ararız. Susmak isteyince, susarken bizi anlayacak bir çift göz dikkatle bizi izlesin isteriz. Kendimizi çaresiz hissettiğimizde saçlarımızı usulca okşayacak bir el ararız. Dokunmak, duymak ve görmek isteriz. Bütün bunların daha üstünde olan bir güç vardır oysa. Tüm o duyguların daha fazlasını verebilecek ve hissettirebilecek çok Yüce bir güç vardır. Başlangıçtan beri vardı.

Herşeyin harika gitmesini beklemek saçmalık olurdu zaten öyle değil mi? mutlaka biryerden patlak verir. En kötüsü de kendi elimle patlatmış olmam galiba. Tekrar kapanacağına inansamda patlamış olması yeterince üzücü. Kendi kendime verdiğim sözlerin haddi hesabı yok zaten. Bu kaçıncı? anında pişman oluşlarımda cabası. Sanki iki el tepemde beni kukla gibi oynatmak istiyor ben de boyun büküyorum. Sanki buna mâni olamıyorum. Oysa zayıf anlarımda yapılacak iş belli. Neden yapmazsın o zaman a benim salak kızım...

Ben bu hafta öylesine yorgun, öylesine bitkin, öylesine stresli ve de öylesine huysuzum ki, hergün yazılası mevzular olsa bile erteleyemediğim tek şey yemek yemek oluyor. Bence bu çok komik. Hadi gülelim...

Olmayan birşeyi var zannetmek ve hatta emin olmak, sonrasında ise aslında öyle olmadığını net bir şekilde görmenin vermiş olduğu bir budalalık hali yaşıyorum. Budalayım. Gerçekten bazen, hatta çoğu zaman bir budala gibi davranıyorum. Velhasıl büyüdüğümü sanıp millete caka satsam da ben hâlâ ilginç ve bir okadar fantastik hayalleri olan kırmızı saçlı bir kız çocuğuyum. Hani  bariz ortada olan şeylerin aksini düşünmek, aksini hayal etmek ve en kötüsü de sürekli beklentide olmakta neyin nesidir ? Hadi kendi salaklığım bir yana, herkes mi benim gibi salak arkadaş? nasıl beklersin herkesin senin gibi bir kafa yapısının olmasını? dünya senin etrafında dönmüyor güzelim uyan deyip saçlarımı yolasım var. Kendi kendimi cezalandırasım var. Onlara "sen kendini yorma ben kendi kendimi hırpalarım" diyesim var. Tabii bunların yanısıra kendimle gurur duyduğum birkaç şey de yok değil hani.

*Bir aydır hiç durmadan yağan kar hertarafı buz etti. Beyaz renkler psikolojimi bozdu, ama ben yıkılmadım ayaktayım. Ayrıca penguenlerin neden çarpık yürüdüklerini de keşfettim. Bu şekilde düşme riski daha az oluyormuş. Elli kere kayp düşme tehlikesi yaşasam da, bunu yaşarken düşecekmiş gibi olup tuhaf sesler çıkarsam da, düşmedim! Düşmem Kenan düşmem...

*İsimsiz olsa da Hürriyet gazetesi'nde iz bıraktım. O bile yetti bana. Övünmek gibi olmasın diye yazasım yoktu ama yazayım da heyecanımı, sevincimi paylaşayım dedim. Bildiğin yav...lık yani. böyle noktalara sansürleyince daha terbiyeli hal alır bu yazı. Başka nedeni yok.

*Bol naneli yayla çorbam ananeminkinden ve anneminkinden daha güzel oluyormuş. Ben demiyorum.

*

Daha var sandınız galiba. E yanıldınız. Ben kendimle çok gurur duymam. Renkli çoraplarım ve yukarıda saydığım saçmalıklar haricinde tabii. 

Evet... Üzgünüm. Böyle bağıra bağıra ağlayasım geldi hatta. Ama susarak yapasım var. Susarak yapacağım. Van'da bambaşka ve zor şartlarda yaşamını sürdüren manevi erkek kardeşim Doğuş'u anımsayarak dinleneceğim. Öğretmeni Seyit Enver'in "burdan istediğiniz bir şey var mı?" sorusunu düşünüp insan nasıl insan olur? diye düşünüp üzerine uzun uzun yazacağım. İnsan en çok ne zaman yalnızlaşır, oysa yalnızlık Tanrı'ya mahsustur öyleyse bizim hissettiğimiz bu garipliğin nedeni nedir, hepsini tek başıma düşüneceğim. Sonra delirmeyi ümit ediyorum. Akıl ile çekilemeyen mevzular söz konusu çünkü.

Şu an Müslüm Gürses'den Kalbim'i dinliyorum. Hepinize armağanım olsun.

Goncagül "Red-di diyar"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aman diyim birdaha düşün!