Adımlarıma Işık

26 Ekim 2015 Pazartesi

Poirot Ve Tarutz'un gizli mesajı

Okumaya değer hiçbir şey yok. Duymaya, öğrenmeye...
Dinlemeye değer hiçbir şey yok. Yüreğimize işleyebilenler yok. Sadece olmasını istediklerini yarattıklarımız var. İçlerini doldurduklarımız. Sunulan iskeletlerin içini doldurmak...
Gözlerimiz gerçeği görürken kalbimizin kabul etmediği yerleri süslemek. Renklendirmek siyah-beyazları. Ne kadar yaşamış olursan ol, döngü bu. Uyanmadığın sürece, silkelenmediğin sürece yalanlara devam.

Kendinden tükendiğini gizleyerek. Mutlu yüzler satın al. Bir mağazadan mesela. Nasıl olsa kimse anlamazların arkasına sığın. Tek başınalık yolculuğunda kalabalık göster kendini.
Bir fotoğraf çek mesela. Gözlerinin feri gitmişken koca bir gülümseme yapıştır dudağına. Kimse anlamaz nasıl olsa. 
Bir ülke giyin mesela. Savaşlar olmasın. Yattığın yer huzurluymuş gibi yap. Çocukların ölmediği, gençlerin hayallerini gerçekleştirdiği... Vicdanlıymış gibi yap. Kimse anlamaz nasıl olsa. 
Simsiyah kahvelerde boğulup kemikli gözlüğün arkasından hiçkimsenin anlayamayacağı ansiklopediler oku. Tezler hazırla. Kompozisyonlar yaz. Toplantılara katıl. Konsantrasyonunu elindeki kurşun kalem alsın, bozsun. Dağıtsın ama sen dimdik durmaya devam et. Mış gibi. Kimse anlamaz nasıl olsa. Ne okuduğun kitaptan, ne de arkasına sığındın gözlükten.
Sen; sokaklarca gez, dolaş. Kendi tütün kokun öylesine yapışmış ki burnuna, havayı soluyamıyorsun. Geçtiğin caddeleri ezberle. Bazı köşeleri iyi belle. Kıvrıl. Uyuyormuş gibi yap. Hiç acı çekmiyormuş gibi. Kimse anlamaz nasıl olsa. 
Hiç genç olmamış gibi gençlere nasihatler ver. 
Ya da kırışıklıklarını doldur. Biraz daha şişir. Biraz daha tüket. Biraz daha satın al. Biraz daha heyecan. Biraz daha koş. Biraz daha yorul. Biraz daha doğur. Her gece biraz daha öl yastığında. Kimse anlamaz nasıl olsa...
Biraz daha kahkaha at. Gözyaşların genzine aksın, gizlensin. Sabah okula giderken en sevdiğin oyuncağını yorganının altına yerleştir, üzerini bir güzel ört. Çok yalnızsan montunun cebine koy. Elinle sar. Avuçların terlerken sırtın üşümeye devam etsin. Oyuncağın üşümesin. Kimse anlamaz nasıl olsa... Gülmeye devam et. Rengarenk olmaya. Küçükmüş gibi yap kocaman olmuş gözlerinin arkasında...

25 Ekim 2015 Pazar

Çekilmek istiyorum

Sosyal medyanın asosyalliğinden.
Uzaklaşmak istiyorum bütün samimiyetsizliklerden.
Zorlama gülüşlerden; sarılıp öpüşlerden.
Çekilmek istiyorum.
Gerçekte ne hissediyorsam onu yaşamak ve onu yaşatmak için.
Kimse kırılmasın, kimse yanlış anlamasın diye kıvranmalarımın yerini özgürlük alsın. 
Beni ben olduğum için kabul edip sevsin.
Olmuyor.
Kabul görmüyorsun.
Ya özgür olup yalnızlaşıyorsun, ya da olmadığın gibi davranıp sahte bir kalabalığın içinde mış gibi yapıyorsun.
Çekiliyorum...
Ve kesin kararlıyım.
Varsın kötü bilsinler.
Arayıp sormasınlar.
Zaten arayanım var mı? Merak edenim? Gerçekten halimi soranım...
Var mı sahiden?
Gidiyorum.
Kendime saygı gösterip artık kandırmaca yapmıyorum. Kendime yalanlar değil,  doğrular söylemek istiyorum. 
Herkes öylesine kendine odaklıyken, istediğim küçücük bir samimiyetin fazla zor olduğunu anlıyorum.
Yoruluyorum.
Görünmez bir yükün altına girip herkesin mutlu olmasını istiyorum. 
Herkesi mutlu görme çabasının altında ruhum bağırırken, susturuyorum.
Çekilmek istiyorum. 
Herşeyi bir kenara koyup,  kendimi keşfe çıkmak istiyorum...
Çekilmenin tarifsiz hafifliğini yaşamak için...

Ben de kırdım. 
Ben de gereksiz gittim.
Ben de yanlış yerde susup, yanlış yerde konuştum.
Özür dilerim.
Ama şimdi çekiliyorum...

Sözümü tutar mıyım?

12 Ekim 2015 Pazartesi

Anlatılamayan duygular

Cuma gününden beri karışık duygular içerisindeyim. 
Suriye - Halep'ten bir misafirimiz geldi. Orada yaşadığı zorlukları anlattı. Ailesini Lübnan - Beyrut'a göndermiş. Kendi canını düşünmüyor. "Ölmem gerekirse ölürüm, ama ailem yaşasın" diyor. Aldığı çağrıya kalpten inanmış. 

Ertesi gün en küçük kuzenim sözlendi. Çok mutluydum. İnsan sevdiklerinin mutluluğuna şahit oldukca seviniyor. Bu anlatılmaz bir duygu. Kevin, kuzenim, elimde büyüdü sayılır. Aramızda altı yaş var. Hala etrafımdaki küçük erkek çocuklarına gayriihtiyari Kevin diye seslenirim. Erkek kardeş nasıl birşey ise, kuzenlerim de benim için öyleler. Nasıl mutlu olmayayım? 

Ama anlatılamayan duygu sadece bu değil. Başka duygular da var. Mesela bir yanın çok mutluyken diğer yanının hep buruk olması gibi. Bir gece öncesinde kalmıştı kalbimin yarısı. Bana göre 2015'in iman kahramanıdır Halep'ten gelen davetlimiz. Ailesinden uzakta her türlü zorluğa rağmen müthiş bir esenliğe sahip olan o Babacan adamda kalmıştı bir tarafım.

Hepsi bu da değil. 

Gün ortasında bir haber daha aldım. Ankara'nın ortasında patlama olmuş. 30 ölü? Sonra 80. Derken 96. Sonrası ...

Pazar günü tekrar bütün günümüzü misafirimizle geçirdik. Bir yandan haberlerde kanlı görüntüleri izlerken, diğer yandan terörü en korkunç haliyle burnunun ucunda yaşamasına rağmen dimdik ayakta durabilen bir adamı dinledik... 
Kim onu böylesine esenlikte ve ayakta tutabiliyor? 

Hangi güç...

Anlatılamayan tek duygu mutluluk değil. Acı da en az kadar mutluluk kadar derin. Hele ki elinden hiçbir şey gelmiyorsa. Mecburen kabullenmişsen. Seni zorla inandırmışlarsa. 

İzzettin Çevik'in heryerde dolaşan o görüntüsü gözlerimizin önünden gitmiyor.
Hanımına sarıldığı, kan revan içinde olan.

Dün gece yüreğimizin üzerine fil oturmuş bir vaziyette evimize girdik.
Üstümüzü değiştirdik.
Koltuğa gömüldük.
Ben internete daldım. Çağdaş internete daldı.
Okuyoruz, bitmiyor. 
Görüntüleri seyrediyoruz, bitmiyor.
Aklımızın büyük bir bölümü hâlâ misafirimizde. 
Zarzor, normalde altı saatlik olan yolu onaltı saatte gelmişti. Işid yüzünden. 
Dönüş yolunu düşündük.
Ağzımızı bıçak açmıyor. 
Çünkü dokunsan ağlarız.
İzettin Çevik ve niceleri de gözlerimizin önünde...
Terör diyorum. Sebebi adice. Çözümü çalınıp derin sulara atılmış gibi. Barış yazılı pankartlarla örtülü cesetler. Geride kalmış acılı yürekler. Konuşmak istemiyorum. Tesellisi yok. Tesellisi Rab'den...

Birileri ölmüşken, başka bir yerde birileri mutluluğa ilk adımlarını atmıştı. 
Yine bebekler doğdu.
Yine 9 yaşındaki Veysel Atılğan öldü.

Bilmiyorum. 
Biter mi?