Adımlarıma Işık

12 Ekim 2015 Pazartesi

Anlatılamayan duygular

Cuma gününden beri karışık duygular içerisindeyim. 
Suriye - Halep'ten bir misafirimiz geldi. Orada yaşadığı zorlukları anlattı. Ailesini Lübnan - Beyrut'a göndermiş. Kendi canını düşünmüyor. "Ölmem gerekirse ölürüm, ama ailem yaşasın" diyor. Aldığı çağrıya kalpten inanmış. 

Ertesi gün en küçük kuzenim sözlendi. Çok mutluydum. İnsan sevdiklerinin mutluluğuna şahit oldukca seviniyor. Bu anlatılmaz bir duygu. Kevin, kuzenim, elimde büyüdü sayılır. Aramızda altı yaş var. Hala etrafımdaki küçük erkek çocuklarına gayriihtiyari Kevin diye seslenirim. Erkek kardeş nasıl birşey ise, kuzenlerim de benim için öyleler. Nasıl mutlu olmayayım? 

Ama anlatılamayan duygu sadece bu değil. Başka duygular da var. Mesela bir yanın çok mutluyken diğer yanının hep buruk olması gibi. Bir gece öncesinde kalmıştı kalbimin yarısı. Bana göre 2015'in iman kahramanıdır Halep'ten gelen davetlimiz. Ailesinden uzakta her türlü zorluğa rağmen müthiş bir esenliğe sahip olan o Babacan adamda kalmıştı bir tarafım.

Hepsi bu da değil. 

Gün ortasında bir haber daha aldım. Ankara'nın ortasında patlama olmuş. 30 ölü? Sonra 80. Derken 96. Sonrası ...

Pazar günü tekrar bütün günümüzü misafirimizle geçirdik. Bir yandan haberlerde kanlı görüntüleri izlerken, diğer yandan terörü en korkunç haliyle burnunun ucunda yaşamasına rağmen dimdik ayakta durabilen bir adamı dinledik... 
Kim onu böylesine esenlikte ve ayakta tutabiliyor? 

Hangi güç...

Anlatılamayan tek duygu mutluluk değil. Acı da en az kadar mutluluk kadar derin. Hele ki elinden hiçbir şey gelmiyorsa. Mecburen kabullenmişsen. Seni zorla inandırmışlarsa. 

İzzettin Çevik'in heryerde dolaşan o görüntüsü gözlerimizin önünden gitmiyor.
Hanımına sarıldığı, kan revan içinde olan.

Dün gece yüreğimizin üzerine fil oturmuş bir vaziyette evimize girdik.
Üstümüzü değiştirdik.
Koltuğa gömüldük.
Ben internete daldım. Çağdaş internete daldı.
Okuyoruz, bitmiyor. 
Görüntüleri seyrediyoruz, bitmiyor.
Aklımızın büyük bir bölümü hâlâ misafirimizde. 
Zarzor, normalde altı saatlik olan yolu onaltı saatte gelmişti. Işid yüzünden. 
Dönüş yolunu düşündük.
Ağzımızı bıçak açmıyor. 
Çünkü dokunsan ağlarız.
İzettin Çevik ve niceleri de gözlerimizin önünde...
Terör diyorum. Sebebi adice. Çözümü çalınıp derin sulara atılmış gibi. Barış yazılı pankartlarla örtülü cesetler. Geride kalmış acılı yürekler. Konuşmak istemiyorum. Tesellisi yok. Tesellisi Rab'den...

Birileri ölmüşken, başka bir yerde birileri mutluluğa ilk adımlarını atmıştı. 
Yine bebekler doğdu.
Yine 9 yaşındaki Veysel Atılğan öldü.

Bilmiyorum. 
Biter mi?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aman diyim birdaha düşün!