Adımlarıma Işık

25 Mart 2015 Çarşamba

Şirince

Aylardır yazmak istediğim ama birtürlü uygun zamanı ayıramadığım bir yazı konusu benim için Şirince. Böyle devrik cümleler kurduran, adı gibi şirin ve gerçekten tadı damağında kalacak bir köy. Hazır uyku tutmamışken anlatayım. Ağustos sonu eylülün ilk haftası boyunca tatil yaptık bu yıl. İlkin İstanbul derken Kuşadası ve İzmir. Ege'ye gitmişken epeydir görmek istediğim Şirince'ye de gitmeden olmazdı. Arabamızı kiraladık ve sinsi sinsi kavuran güneşin altında gezmelere koyulduk. Köye varmak için böyle bildiğin tepeye çıkıyorsun. Dön babam dön anca varıyorsun. Bir de önceki yazılarımda bahsettiğim yükseklik korkumu da göz önünde bulundurursak arabanın içinde ne kadar komik göründüğümü sen düşün artık. Yani refleks o kadar acayip bi'şey ki, kapıyı tutup kendine çekiyorsun sanki öyle yaparsam düşmeyiz uçurumdan, Herkülüm ya ben... 
Velhasıl sonunda vardık. Arabadan iner inmez içine çektiğin mis hava paha biçilmez. Tarifi yok. Burada en güzel kelimeleri kullansam nafile. Gidip ciğerlerine kadar çekmen lazım. Bi İsviçrenin dağlarında bu denli nefes aldığımı anladım bir de Şirince'de. Ama hertürlü Şirince'nin havası bir başka. Dar sokakları ve minicik evleri, tarih kokan paket taşları, senden benden akıllı ihtiyarları, her köşe başında mutlu mesut takılan kedileri ve tabii ki şarapları ile hafızalara kazınan güzel Şirince... Arabadan iner inmez kahvaltı yapabileceğimiz bir yer aradık. O gün Çağdaşın da doğum günü olduğundan, özel olsun istedik. Sıcakkanlı ve samimi bir abi hemen mekan reklamı yapınca, mis gibi serpme kahvaltıyı La Kavala'da yaptık. Kahvaltını ederken yemyeşil bir manzarayı izliyorsun. Otlayan hayvanlar, oksijen ve tepelerde olma hissi. Ama beni en çok cezbeden nokta ise, gerçek bir sessizlik! Eğer sen de benim gibi esas sessizliği özlediysen, doğanın bağrında bunu doya doya yaşayabilirsin. 
Leziz bir kahvaltının ardından daha fazla beklemeden gezmek istediğimiz yerleri dolaşmaya başladık. Zaten küçük bir köy olduğu için hem fazla zamanını almıyor hem de görmediğin yer kalmıyor. Ancak, öyle bir kapılıyorsun ki hiç gitmek istemiyorsun. Abartmıyorum bana öyle oldu en azından... Yani nasıl desem en az bir hafta kalıp kendimi oranın havasına bırakmak istedim. Tuhaf bir çekiciliği var. "Gittim, gördüm gezdim" demek yetmiyor. Eminim bir giden bir kez daha ziyaret etmek isteyecektir. Nitekim, kahvaltı ettiğimiz La Kavala'nın sahibi, -maalesef adını hatırlamıyorum-, yıllarını Avrupada geçirmiş gayet güzel işlere imza atmış görmüş geçirmiş bir adamdı. Buna rağmen herşeyini ve herkesi geride bırakarak Şirince'ye yerleşmiş ve bence Şirince'nin en güzel mekanını açmış. Düşünsene, bir iki hafta değil bildiğin ömrünü orada geçiriyorsun. Ee ayağının altında Efes, Selçuk, Kuşadası ve İzmir derken zaten bence başka birşeye ihtiyaç duymuyorsun. Neyse, daracık sokaklarında yürürken esnafın samimiyeti dikkatimden kaçmadı. Para kazanayım da gerisi önemli değil tarzında insanlar değillerdi. Her biri sadece kendi emeği ve en önemlisi dürüstçe para kazanmanın derdindeydi. çok belliydi. Şirince'de yaşayan insanlar şehirlinin kıskançlığından yoksundu...Dar sokaklarında yürürken çok yaşlı bir kadın yaklaştı ve evini gezmek isteyip istemeyeceğimizi sordu. Yaşına rağmen oldukça uyanık biz teyzeydi : ) biz de merak ettiğimiz için peşine düştük. Teyzenin ev dediği senin belki bahçe kulubesi diyebileceğin şekilde bir yer. Biraz burkuldu içim içeri girince. Bi sağa dönüyorsun bi de sola, ev sadece o kadar. Daha da görecek gezecek hatta adım atacak mesafe yok. Mutfağım dediği yer kırık dökük bir tezgahtan ibaret. Koltuk masa filan, zaten koyacak yer yok. Sadece yere serdiği döşek tarzında bir şeyler var, oturmak için. Ama yatmak için de birtek orası var. Aslında ne yapmak isterse yap sadece orası var... Sonra bu teyze gitti poşet poşet, nane kekik ne kuruttuysa getirdi. Satacak. Yani maksat seni eve çekip (gezdiricem ayağına) baharat satmak :)) kızılmaz takdir edilir. 
Dönerken o mükemmel karadut şurubunu içtik. Off buz gibi ama nasıl güzel bir tat anlatamam! Şarabı da zaten karaduttan. Müthiş lezzet. 

Uzun lafın kısası, Şirince maceramı ölümsüzleştirmemek olmazdı.
Görülmeye değer!

Goncagül "şirine"