Adımlarıma Işık

17 Ekim 2014 Cuma

Mehmet Pişkin'in ardından

Video'yu izlediğimden beri kendime gelemiyorum.
Yazıp yazmamak konusunda gittim geldim ama en sonunda kendimi yazarken buldum.. 
Ben ergenliğinde, hatta zaman zaman 'yetişkinliği'nde bile karamsar yazılar yazmış biriydim... olumsuzlukları özenle seçip herşeye son vermek için cevaplar üretmeye çalışırdım.
 İnsan ilişkilerini anlayamamaktan ve bu durumun beni oldukca sıktığından dem vurmuştum, kafa yormuştum.
 En canlı olması gereken yıllarımı hep hayatın anlamını kavramak, daha çok anlamlaştırmak ve en az bir şeyin ucundan tutup hayata karşı ilham yaratmaya çalışarak geçirmiştim... Sözde farkında olduklarımı yazarsam yeniden doğarım gibi hissederdim...

Bu video tokat gibi geldi.

Yukarda yazdıklarımın, tamamen çocukca olduğunu anlamam bir kaç yılımı almıştı ama sonunda hayatın, sadece bir çift insan gözünden kirlendiğini anladım. 
Yani yaşam senden ibaret.
Senin resmettiklerinden...nasıl baktığınla ilgili bir durum. Nasıl eyleme geçtiğinle...
Neresini gördüğünle ilgli. Neresinden tutmak istediğinle...
Gerçeği görmek isteyişinle ve gerçek bildiğin sahteliğin içinden uyanmak isteyişinle.
Tatsız bir gurur, gereksiz bir isyandı diye adlandırdığım çoğu karamsarlıklarımı düşündükce şu an, gülüyorum...

Evet tokat gibi geldi Mehmet'in ölümü çünkü söyledi ve yaptı. Belki günlerce düşünerek... Bu yazıyı yazmaya dün gece video'yu izledikten sonra başladım fakat bugün hâlâ devam ediyorum... Bitiremiyorum. Yani öyle tuhaf ki, sanki söylemek istediklerimi zihnimde birleştirebiliyorum ama burada ifade edemiyorum gibi. Sonra, ifade etsen ne olur etmesen ne olur diye kendime kızıyorum. Yazsam ne olur, söylesem ne olur... Yazmak isteyen tarafım ağır basıyor. Hayatıma dokunan her şeyi ve herkesi tarihe geçmek istediğimden sanırım... Neyse önemsiz bu.

"Hiçbir dini inancım yok, Allah'a da inanmıyorum" dedikten birkaç cümle sonra ölümden sonra biryere gideceğini 'sanmadığını' söyleyecek kadar kararsız Mehmet . Aslında emin değil...
Hiç korkmadığına inanmıyorum ama, onu tutsak eden her bir düşünce korkusundan daha üstündü bu kesin. İntihar düşüncesine yenik düşecek kadar zayıftı... güçlü görünüyordu oysa...

En çok kızdığım ve ah keşke dediğim nokta ise, doktoru ve dolaylı yoldan da olsa birkaç arkadaşı ile konuştuğunu söylemesi. Bu kadar net araştıran ve bu konudan bahseden bir adamı neden kimse dikkate almadı? Kimse mi anlamadı...

Bu veda mesajı, nefes alıp verirken zihnimize saldırmasına izin verdiğimiz bütün kötü düşüncelere ders olsun istiyorum.
Lafta basitleştirdiğimiz her gerçek, ölüm gibi, bizi nasıl esareti altına alabileceğini görsünler istiyorum. Yaşarken içinde bulunduğumuz her çaresizliğin sonunda mutlak bir ışık olduğuna dair ipucu olsun istiyorum. 
Zira bence, ölüm, kesinlikle son değil...

Yakınlarımızın acılarına kulak tıkamayalım. Onları duyalım. Gittikce bencilleşen dünyada maneviyatını güçlendirmeye çalışırken yorgun düşen dostlarımız olabilir. Kalabalığın içinde yalnız olabilirler.
Mehmeti ve seyiren yüzünü, yorgun bakışlarını ve kurtuluş için sessiz çığlığını asla unutmayacağım. Gülüşlerinin altında gizlediği savunmasızlığını da...

Vakit varken tomurcukları topla, zaman hala uçup gidiyor ve bugün gülümseyen bu çiçek yarın ölüyor olabilir.

Goncagül "Sarsıntı"