Adımlarıma Işık

31 Mayıs 2015 Pazar

Gördüklerime İnanmam Gerek

"Hayat eli sopalı öğretmen..." demişti Sago, Gördüklerime İnanmam Gerek rapinde.
Albümün en sevdiğim rapiydi. 
Ya o sopanın altında eziliyorsun, ya da sopanın altına girmeden yırtıyorsun. Fakat öğrenmekten asla kaçamıyorsun. Gün geliyor bildiğini zannettiğin herşey rengini değiştiriyor. Aslında hiçbirşey bilmediğini anlıyorsun. Her geçen yıl yenileri ekleniyor. Eğer inatçıysan önüne çıkıp sana birşeyler öğretmeye çalışan tüm tecrübelerin, sen kabullenene kadar peşini bırakmıyor. Amenna çekiyorsan, belki biraz daha şanslısındır. Çağdaş bazen sorar "Beynin yanana kadar düşündün mü? araştırdın mı?" diye... beynim yanana kadar düşünmediğim herşey bir sopa olarak geri döndü.


Bugün mayıs ayının son günü. Hayatımda yaşadığım en zor mayıs ayını geçirdim. Önce halamı kaybettim. İki gün önce de yüreğimi derinden yaralayan bir haberle uyandım. Hem bedensel hem de zihinsel olarak yıprandım. Ama mesele benim yıpranmam değildi. Daha derin bir acı var yüreğimde. Diyorum ki; acısını bilmeyip sadece hayal edebildiğim tüm duyguların erişilmez olmasına kızıyorum. Kendime kızıyorum. Çünkü bilmediğim her duygunun karşısında acizim. Ne diyeceğimi bilmiyorum. Tesellisi var mı, bilmiyorum. Sonra düşünmeye devam edince şunu sordum kendime; acısını bildiğim o duyguyu tatmış olsaydım, yine de su serpebilir miydim o yüreğe? hayır serpemem. Serpemez kimse... Herkesin acısı kendine. Herkesin çektiği sıkıntı, gün gelir aynı olsa bile, acı dediğin aynı şekilde yaşanmıyor. Neredeyse eminim...

Ama insan ya bu, sevdiği üzülmesin istiyor. Avucunun sıcaklığı onun kalbini sarsın, tüm acısını alsın istiyor. Yine imkansızı istiyor. 
İkinci bir ölüm haberi, hem de en kötüsünden, nasıl üstesinden gelinir, bilinmiyor. 

Aynı şeyi tekrarlayıp duruyorum. Ölümlü dünyada hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor, kalp kırıyoruz. Yarın ne olacağım belli değil. Okuduğun ya da duyduğun kötü haberin ta kendisi olmaman için hiçbir sebep yok düşünsene... Herşey insanlar için ve sen o herşeyin tam ortasına olabilirsin. Yüreğinin katılaştığı hergün biraz daha yabancılaşacaksın kendine. Biraz daha uzaklaşacaksın kendinden. Her uzaklaştığında biraz daha soğuyacaksın insanlardan. Bunun adını güvensizlik koyacaksın ve gururun kendi başını ayaklarının altına alıp seni ezim ezim ezecek. Zayıflık sandığın alçakgönüllülüğü, zayıflık sandığın merhameti, zayıflık sandığın sevgiyi büyüteçle arar olacaksın. Kim dönüp bakacak sana? Sen bile sana uzakken, kim uzatacak elini... Ölüm kapını o veya bu şekilde çaldığında yalnız mı açacaksın kapını... Yoksa kendi ellerinle, zorla açıp, kendi hükmünü kendin mi vermeye kalkacaksın...Nasıl bi karanlıkta olacaksın?

İki can kayboldu. İkisinin ardından gerçeğe bir adım daha yaklaştım. 
O kapının nasıl açılacağını ancak sen belirlersin.

"ölümler nasıl gelir?"

8 Mayıs 2015 Cuma

Ağız Dolusu Hala

Paris'in en huzurlu evi halamın evidir. Karismatik eniştem, çakır gözlü halam...ne amcalarıma değişirim, ne yengelerime. Bir tane de İstanbul Halam var. Ama Paris halam başka. Çakır halam başka. Ağız dolusu halam... Hala demekten zevk aldığım kadın. Gitti bugün...
Şu an Paris'in en huzurlu evi en hüzünlü olarak rebk değiştirdi. Saat 03:21. Eniştem odasına gitmek istemiyor. Koltukta uyuklamayı tercih ediyor. "Yüzüğü elime verdiler..." dedi. İçim nasıl yandı...
Göremedim son bir kez halamı. Bu defa yenemedi halam 'kötü hastalığı'. Yetişseydim, konuşabilir miydik? Görseydim, aklımda hep öyle mi kalırdı? Eniştem şimdi ne yapacak? Halamsız bir ben nasıl olacak?
25. yaşımın ucundayım...düştüm baş aşağı. Öncesinde 'kınalı yapıncak' olmayı hiç sevmiyordum. Bugün keşke halam nefes alsaydı ve istediği kadar kınalı olduğumu söyleseydi.

İnsan tanımadığı duyguların üstesinden gelebilir mi?

Gelir elbet.
Herşeyin var bi ilki.
Matem evinin de.

Elveda halam....