Adımlarıma Işık

22 Mart 2013 Cuma

İçsel Haykırışlarımın Dışsal Yansımaları part 4

İlk olarak tamamen ayrı bir yazı konusu olan Metrobus katillerine buradan kucak dolusu sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Hemen kendini sağına soluna bakmadan, doğrudan hedefe odaklı bir şekilde adeta metrobusun içine fırlatan ilginç insanlar; başarınızı yürekten kutluyorum. İlle de ben oturacağım! deyip amacını layıkı ile, döve söve, ite kaka, çarpa çırpa yerine getiren nadide insanlar; helal olsun. Önündekini halı misali diziyle döven, yanındakilerini ise aduketleyip bi sağa bi sola sere serpe yere yapıştıran dinamik Türk genci; adamsın. Daha böyle bir sürü sevgi sözcükleri yazmak istiyorum, ama bu da amma abarttı gitsin aşkını içinde yaşasın dersiniz diye bu konuyu burada şimdilik kapatıyorum.

Sessiz çığlıklarım bugünlerde sessizliğini bozmuş, bağır çağır haykırışlara dönüşmüştür. Hayatımın en anlamlı, en özel, en başka, en acayip günlerini yaşarken yepyeni şeyler öğrenmenin tadını başka türlü alamıyorum. Kurduğum upuzun cümlelere bakacak olursam gerçekten içimde biriktirdiklerimi anlatmak için çok hevesli görünüyorum. Amma ve lâkin  o kadar çok kelime yok dünya dağarcığında. Gönül ister ki ben bir konudan diğer konuya atlayayım, daldan dala konayım, herşeyi mümkün olduğunca kısa ama öz yazayım... Zor! Hele ki bir günün sadece 24 saat olduğunu düşünürsek ve ben bu 24 saatin en az 20 saati meşgülsem, bu daha da zor.  Vakitsizlikten ve tıkanıklıktan yazamamak ciğerimi derinden yakmakta. Ne de olsa üç-beş dakika ayırıp zorlama yazamayanlardanım.

Velhasıl, koşturmak neymiş, İstanbul trafiği gerçekte ne demekmiş, yağmur-çamur-soğuk üçlüsünün topuklu ayakkabılarla Mercan yokuşunu çıkıp inmek nasil bir eziyetmiş gördük. Düğün hazırlığının çooaak şekeeaağr olmakla beraber ne kadar da yorucu olduğunu da gördük. Görmüş geçirmiş insanlar olarak en iyi ve en kısa sürede nerede gelinlik dikilir, nereden davetiye alınır, nerede nikah şekeri yaptırılır hepsinin tek tek reklamını yapabilirim, bilginize.
Sevdiceğim sağolsun, gelinlik dükkanının kanımca sahibi olan Haşim ağabey bizi o kadar çok sevdi ki, ne hizmette kusur etti ne de fiyatta. Kusursuz dikimine kusursuz ücret yapıştırıp dört günde gelinliğimi hazırlayan Haşim ağabey bundan böyle, candır, ağamız paşamızdır. Kendimi aynada görünce içdünyamın suskun pıtırcıkları bıcır bıcır gözlerimden, kulaklarımdan ve ağzımdan taşarken çok sempatik Emine bacı duasına dua katarak heryere tükürdü ve ben bütün olumsuzluklardan o anda şıp diye kurtuluverdim... Adını sanını bilmediğim ama her gittiğimizde "Ben de yıllarca Brüksel de yaşadım Matmazel" diyen teyzenin içdünyasına ve o yaştaki muhteşem egosuna hayran kalıp zihnimde adına binlerce yazı yaktım...
Uzun lafin kısası, gelinliğin içine girmek başka bir âlemmiş. Aynada kendini görmek daha başka... Kendin misin değil misin anlamıyorsun. Nasıl bir duygu olduğu ise tarif edilemez. Etrafın uçurumlarla doluyken senin ayakların yerden kesilmiş gibi hissediyorsun. Düşmeyeceğini biliyorsun ama yinede tanıdık bir çift göz sana bakıp korusun istiyorsun. Anne gibi... 
Bu güzelliği herkes tatsın dilerim.

Bu serüveninin hiçte ürkütücü olmadığını gösteren sevdiceğim olmasaydı korkardım.
Ağabeyimin evden gidişinin ardından haykırırken, bu artık aynı sevginin farklı statülerle süslenmiş yeni bir hayat diye anlatmıştım ya? O hayat iyiymiş... Güzelmiş. Yani sözüm sanadır ağabeyinin kızkardeşi. Yeni statülerin sevgi ve bağ ile alakası yokmuş. Simdi kocaman bir aile olup "bir aile de bizden olsun" çektik...
Bu arada iki gün sonra bir senelik resmi olarak evli olmamiz çok absürd ama olsun. 
Buradan Aline'e, Nayat'a ve bu kategorinin insanına mesaj veriyorum.

İşte böyle okurcan.


Homo Metrobusyus'lara buradan tekrar ve tekrar sevgiler, saygılar.

Goncagül "çılgınca arifesi"