Adımlarıma Işık

23 Ocak 2012 Pazartesi

Içsel Haykırışlarımın Dışsal Yansımaları part 3


Bu defa olduğu gibi haykırmak istiyorum. Komiklik yapıp yumuşatmayacağım. Ne hissediyorsam o…

Ağabeyim evleneli yani evden gideli tam beş ay oldu. Evet tam beş ay! Beş aydır akşamları ayaklarını sehpanın üzerine uzatıp mousse au chocolat yiyen biri yok. Dizi izlerken aynı sahnelerde gözgöze gelip sinerji yarattığım biri yok. Banyo alırken kendiyle beraber bütün banyo’yu yıkayan biri yok. Evde yemek yok. Kapı gıcırtısı yok. Yokta yok…
Kendisi gider gitmez haykırışlarımı biraz olsun azaltmak için odamı baştan aşağı değiştirdim. Ranza’yı yok ettim. Iki döşeği üst üste koyup kendi çapımda yeni bir trend oluşturdum. En güzeli de bu trendi kimse takip etmiyor… bir benim yerde yatan. Neyse. Tabi ki böyle sürmeyecekti. Kendimi evimizin herşeyi olan Ikea’ya atıp önce öğle yemeği höplettikten sonra en sevdiğim yatağı alacaktım. Kiremit kıırmızısı duvarımın önüne çok yakışacaktı. Fakat malumunuz veçile ben şunun şurasında bir kaç ay sonra evli bir hatun olacağım için, vazgeçtim bu sevdadan. Ikiz yataklara adadım kendimi. O yöne doğru üfledim hayallerimi. Aslında hiç bir anı bırakmadan bu toplu temizliği ve değişimi yapmamın tek sebebi, anılardır. Biryerlerde ağamın tesbihini görmeye dayanamazdım. Hâlâ polarlarının kapıma asılı olmasına göz yumamazdım. Gidişinin ertesi günü polarlardan biriyle yatmiş, tesbihi koklamaya çalışş bir kardeş olarak belirtmeliyim ki, tesbih koklamak kolay değil! Yalnızlık tavanımdaki yıldızlardan fosforumsu bir edayla yüreğime akarken teselliyi “nasıl olsa bi’ kaç sokak ötede?” demekte buldum. Yani bulamadım. Birzamanlar arada sırada birbirmizi kedi-köpek gibi yediğimiz günleri anımsayarak kendime gaz vermeye çalışırken, aklıma gelen tek hatıra bana en son yaptığı  gayet ağabey tadında ki konuşma olmuştu. Hüngürümsü ve salyamsı bir ağlama ile Orhan Gencebay’ın sazının tellerine vurup, kabullenişler içinde sümkürdüm.

Ağam artık evli bir adam. Karısı var. Benden değil evvelâ ondan sorumlu. Koltukları var bi’ kere? Simsiyah, deri. Oturuyorsun altından bir parça daha çıkıyor ayaklarını falan uzatıveriyorsun böyle hoş oluyor… Tenceresi var şaka maka içinde yemek pişiyor. Sonra kedine ait  ikiz yatağı var çok ilginçtir. Hatta ve hatta LCD televizyonu, son model playstation’u, yuvarlak küvetli banyo’su ve kapı zili var. Evet yanlış okumadın kapı zili var! Gür saçlı, sakalsız, kısa pantolonlunlu hallerini bildiğimdendir garipserim bu durumu. 
Annemin dertleri bitti. Üzerine düşeceği, yemek listesi yapmak zorunda olduğu, her dakika hazırolda beklediği günler çok geride kaldı. Tahtını bizim gelin Maral'a devretti. O’nun için iyi babamla benim için kötü olan bu durumada alışıyoruz yavaş yavaş. Tamam aç susuz değiliz latife yapıyorum. 

Velhasıl alışmak zaman aldı. Ama alıştım. Dürüst olmam gerekirse kafamda çok rahat vesselam. En azından artıları var. Çalacak bi’ kapım daha oldu misal. He sonra geliyorlar bize arada akşam çaylarına fena olmuyor. Sohbetler değişti statuler değişince, ama değişmeyen ne var ki? Ağam evlenmeden önce Çağdaşım’ın anlattıkları birbir gerçekleşti. Yeni bir hayat başladı. Eskiler kapandı. Biz farkında olmadan düşüncelerimiz büyüdü. Daha bi’ olgunlaştı. Durgunlaştık sonra…çocukluğu naftaline sarıp kaldırdık. Ara ara açıp kokluyoruz ailece. Onun da tadı başka oluyor.

Öyle işte.

Bazen paylaşmak zor olsa da…

Aynı evde olmamak koysa da…

Ben de kendi dünyamı kurma aşamasındayım sonuçta. 

En Sevdiğimle cillop şehirlerden oluşan pembe bir dünya inşa ediyoruz koca dünyanın içine. Sadece biz varız. Biz sorumluyuz herseyden. Tadına doyum olmuyor…

Goncagül “Nişanlı”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aman diyim birdaha düşün!