Adımlarıma Işık

18 Şubat 2015 Çarşamba

Kara delik. Toprak. Özgecan ve Kadın.

Yaklaşık altı gündür kendimde değilim. Ya da çok fazla kendimleyim. Açıklayamıyorum. 17 yaşındaki ben var içimde. 18, 19 ve 20. 20'den sonrası karanlık. Geçtiğimiz yaz sarıya boyattığım saçlarımın dipleriyle idare ediyorum. Kızıl renkte suskunluğum devam ediyor. Biliyorum. Yaklaşık altı gündür benimle aynı şeyleri yaşayan kadınlar var. Küçük kadınlar, genç kadınlar, olgun ve ellerinin haritasından yolculuğa çıkabileceğin kadınlar. Bana herzaman en iyi dost olan beyaz sayfama yazmak için çok zamanım oldu bu süre zarfında. Canım istemedi. Sonra 5 yaşıma döndüm. Wascolarımla renkleri birbirine karıştırdıktan sonra, siyah wasco ile herşeyi berbat edişlerim geldi aklıma. Sonuç olarak kara bir delik olurdu kağıdımda. O kara deliği aradım. Kelimelerimin gidişini izlerken kara deliğime sığındım. Ağladım şu an ki gibi. İçime ağladım. Gözlerimi silerken kırmızı mantom geldi aklıma. Ceplerinde daima yedek hayal biriktirdiğim kırmızı manto. Benim neslimin kızlarında mutlaka bir kırmızılık gizlidir. Manto, ayakkabı, kazak... Ardından, iyi bir zaferle kazandığım, renkli kocaman misketim geldi aklıma. Gözümün içine sokardım adeta, dalga dalga ışıklar dans ederdi...ışıklar dalgalandıkca oynatırdım misketimi. Sonra misketi kaybeettim. Zaferim sona ermişti. Biraz daha zaman geçti ve ses yapan (hafif topuklu) botlarım geldi aklıma. En fazla 7 yaşındayım. Hava yağmurlu. Ne önüme bakıyorum ne de sağıma soluma. Pür dikkat botlarımda gözlerim. Ekmek almak için dışarı çıkmaya korkan küçük ben, sırf o topuk sesini duymak için yağmurlu ve soğuk havada ekmek almayı göze almıştım. Kulağım topuk sesinde. En büyük mutluluğumda. 

iki gün önce. Daha önce gitmediğim bir hastanenin kafeteryasındayım. Sabahtan beri bir bekleyiş var. İçtiğim ikinci kahve. Kahve su gibi. O gün de söylediğim gibi, "kahve aromalı sıcak su". Ne kadar içersen iç tatmin olmazsın. Camdan kapı var. Oradan dışarıyı seyrediyorum. Hafif yağmur çiseliyor. Yerde solmuş bir yaprak var. Uzun uzun onu inceliyorum. Yine Özgecan geliyor aklıma. Yine botlarım, mantom ve misketim.
 Wascolarla karalanmış kara bir delik içimde.
Yerdeki yaprakta koca bir ömür vardı. Köklü ağacından yeşerdi. Açtı güneşin bağrında. sallandı kuşların altında. Dalına bağlandı. Hiç düşmeyecek sandı. Hiç sararmayacak sandı. Meyve verdi. Bir çocukla tanıştı. Çocuğun düşüp dizlerini kanatışına şahit oldu. Bülbülün sesiyle uyandı. Sonra mevsimlerden sonbahar oldu. Yaprak direndi. Ama rengi çoktan değişmişti. Dalına tutundu. Dal üzgün, kök üzgün... Yaprak narindi. Vaktinin geldiğini bildi. Ses etmedi. Usul usul süzülerek yere düştü. Öldü.
İki saat sonra yukarıdan, tekerlekli sandalyede güzel bir kız indi. En fazla 18 yaşında görünüyordu. Yüzünde bir gülümseme vardı. Eli yamuktu. Başı da zaman zaman gayriihtiyari sallanıyordu. Yanındaki yaşlı kadına muhtaçtı. Bir fincanı bile tutamıyordu...kendime kızdım. Yine genzim isyan etti. Yine bir yumru çöktü yüreğime. Hiç fincan tutabiliyor olmama şükretmemiştim... elimde bir misketi yuvarlayabiliyor olmama, uzun uzun botlarımdan çıkan sesi dinleyebiliyor olmama, mantomun ceplerinde hayal biriktirirebiliyor olmama hiç şükretmemiştim.

Biz kadınlar üç beş topuk tıkırtısı, bir kırmızılık, biraz misket ve biriktirdiğimiz hayaller kadar zararsızız. Defalarca açıp açıp okuduğumuz hayallerimizde mutlu olan, ayaklarımızın üzerinde güçlü hisseden, en az senin kadar değerliyiz! Bedeni Tanrı tarafından ödüllendirilmiş, doğurganlığa sahip, aklının çorbasında bile daima dimdik durabilecek kuvvete sahibiz. Yeter ki şu kafamıza koyalım; koşarız, konuşuruz, anlatırız, öğretiriz, gülümseriz, güldürürüz, gideriz, geliriz, taşırız! Bırakırız, pişiririz, içeriz, dinleriz, sarılırız, severiz, merhamet ederiz..........Ama dünya bizi böyle kabul etmedi. En moderninden en cahiline. Kadın önemsiz. Kadın 5 dakikalık. Kadın ya onun ya toprağın....

 Bu kez toparlayamadım. Aklımı, içimi, ... üç beş güne unutulacak, birileri için unutuldu bile cümleleri kafamda zil çalıyor. Benim ellerim soğuk. Birilerinin konuyla ilgili yazıları bir milyon kere RT'lenmiş. Ne güzel ne anlamlı... birileri yine saçmalamış sonra özür dilemiş, biz yine günlerce onu konuşmuşuz ne güzel... bir websitesi hazırlanmış içinde Özgecan gibi katledilen kadınlara anıt olarak, girip bakabilirmişiz ne güzel... idam cezası geri gelsinmiş, yok hadım edilsinmiş, falanca yerde şu işkenceler yapılıyormuş, ne güzel....
insanlığımız günbegün ölüyor. Hem de ağır ağır...Haykıracak çok şey var. Ama ses küskün... 

Goncagül "karadelik"