Adımlarıma Işık

23 Ağustos 2018 Perşembe

Ne karanfil, ne kurbağa


Altüstüm. Konuşamıyorum. Düşünemiyorum. Dolayısıyla yazamıyorum. Yanı anlatamıyorum. Hem çok mutlu ve minnettarım. Hem çok mutsuz ve sorgulayıcı. An geliyor mutlu olmak ağır geliyor. An geliyor lütfu hatırlıyorum. Ve yine sorgulamaya başlıyorum. Garip bir döngüdeyim.  Dönüşteyim. Dönüşmekteyim. Değişmekte miyim? Sanmıyorum. Kabuğum yaş alıyor, doğru. Değişiyor. Ama içim öyle mi. İçim, ruhum, düşüncelerim ve hislerim. Bazen hala 17, bilemedin 18. Kaldı bir yerlerde, geri getiremiyorum. Olsun, bana yeni soluklar kazandırıyor. Fakat daha net görüyorum. Bu beni zorluyor. Ne yani herşeye ve herkese kör mü olmak isterdim hala? Görmemek mi?  Yani bir hayali ya da bir yalanı yaşamak mı? Asla. Acı da verse gerçek olsun, bana yeter. Yerini anlasam da birçok dostum dediğimin, sahtelik olmasın yeter. Yalnızlıktan korkmuyorum. Beni korkutan körelmek. Gerçi körelmem imkansız gibi görünüyor; tecrübelerim sağolsunlar. Bir bir bileyliyorlar. Sivrilmek istemem. Batmak, can acıtmak istemem. Mümkünse bükül ruhum. Sıkıntı yok... ak hatta. 
Sen yatağında -kimi zaman kabul etmesen de büyük bir huzurla-  hayatına devam ederken birileri yaşamına kendi elleriyle son vermek istiyor. Birileri terk ediliyor. Birileri çıldırıyor. Açlıktan sürünüyor. Başkasının yüzüne, kendi parçalanmış yüzünde alışmaya çalışıyor. Birileri fena çaresiz, umutsuz. 
"Birşeye umut bağlamak acı çekmekten korkanların işidir" dedi bi adam. Bu doğru değil. Birine umutla bağlanabiliyor olup devam edebilmek cesaret işidir. Öbürü kolay. 
Herneyse...
Yaprak döker bir yanım, bir yanım bahar bahçe.