Adımlarıma Işık

13 Kasım 2013 Çarşamba

Benim Dünyam

Hazır beklemede iken post zamanı dedim, duramadım.
Dün akşam günlerdir merak ettiğim 'Benim Dünyam' filmine gittik. Gitmeden film ile ilgili küçük bir araştırma yapmıştık Çağdaşla. Gördük ki bir Hint filminden uyarlanmış. Olsun dedik, koskoca Uğur Yücel dedik ve kendimizi Cinemaximum'a attık.

Film ile ilgili çok çok yazmak istesem de henüz gitmemiş olanları kızdırmak istemiyorum.
Diyeceğim şu ki son zamanlarda izlediğim en iyi Türk filmi.
Uğur Yücel faktörü zaten başlıbaşına mükemmellik katmış filme ve Beren Saat'in kusursuz oyunculuğu ile ilgili de çok söze gerek yok bence...

Herşeyden önce, Sanjay Leela Bhansali'nin bu senaryoda verdiği mesajlar hayatında iz bırakacak cinsten.

Gidin izleyin pişman olmazsınız.

Goncagül "duygulu"

7 Kasım 2013 Perşembe

Şapkalı Vefâ

Saçma geliyor artık...

Mesela heyecanla kitaplarının yayımlanmasını istediğim yazarları artık beklemiyorum.
Birini dağa kaldırıp diğerini yermiyorum. Hepsini aynı kefeye koyuyorum. Canımın istediğini açıp okuyorum. Hep 'öğüt alma' çabasıyla okuduğum satırlara ben veriştiriyorum. Geriye kalanları ise cımbızla çekip hayatıma ve kişiliğime en çok yakışabilecek olanı seçip, katıyorum. Başkalarının, başka cümlelerin, başka ellerin varlığında bir ben olmaktansa; benliğimi olduğu gibi saklayıp sadece yararı olabilecekleri kabul ediyorum.

Bencillik mi bu?
Hayır.
Olgunlaşmak belki, bilemiyorum.
Bir aydır defalarca yazıp yazıp taslağımı doldurdum; lâkin yayınlamak istemedim. Yazdıklarım bir bana ders olsun, bir benim yüzüme çarpsın, bir benden gitsin istedim...
Çünkü düpedüz öğrettim kendime;
Vefânın artık kıyıda kösede gizlendiğini...
Dostlukların riyakar taraflarını...
Güvenin, terli bir avucun içinde kayabilmekte olduğunu...
Ve daha nice hayalkırıklığını.
Ve tüm bunların aslında hayalkırıklığı olmadığını...
Çoktan görmem gerekenler olduklarını.

Değer veriyorsun ve verdiğinle kalıyorsun değil mi?
Tam geri dönecek derken karşına çıkan duvara tosluyorsun...
Her seferinde biraz daha iyi anlıyorsun.
Kavrıyorsun yavaş yavaş ve birtürlü özümsemek istemediğin bu kötü stratejiyi istemeden kabul ediveriyorsun.

Detaylarıyla yazmak istediklerimi dillendirmek istemeyişimden mi, yoksa gerek bulmayışımdan mı diye içimde tartıyorum.
Halbuki biliyorum.
Rol yapmıyorsan, olduğu gibi yaşıyorsan kalbinden geçeni, evire çevire değiştirmiyorsan aklının ucundan geçenleri, adamına göre muamele yapmıyor sade'ce açıyorsan yüreğini; en az bir kere veriyorlar sana bu dersi.
Fakat bununda önemi yok.
Mühim olan aynada gördüğün yansıman ve sen bu engebeli vadilerden yara ala ala ilerlerken elini sımsıkı tutup bırakmayan sevgilin.
Dış etkenlerin, nihayetinde 'dış' olduklarını kabul etmek o kadar zor olabiliyor ki?  Sarılıp içini döküp ruhunu serdikten sonra dostun gözünün içine baka baka koyduğu ambargolar öyle içine oturabiliyor ki?...

Bu kabul ettirdiklerini yaşarken duyduğum üzüntünün yerini mutlak bir sağlamlık aldı.

Bundan sonra, daha temkinli oluyorsun ama bu kötü değil.
Öyle sanıyorsun sadece.

İyi günlerinde olduğu gibi zor zamanlarında da saçlarını okşayıp seni seven bir ailen var ise,
gerisi gerçekten hikâye.

Çağdaş'ın sevdiğim bir uyarısı var;
Sen kendi yolunda ilerlerken karşına çıkan insanları kabul edebilirsin...ilgilenirsin, kollarsın, olması gerektiği gibi ağırlarsın.
Ama tüm bunlar için kendiliğinden yürüdüğün yoldan sapıp başkasının yoluna girersen, çuvallarsın.

Önce sen önemlisin.
Hiç unutma...
Zevk aldığın acılar bile seni yüzüstü birakıp ölüme terk eder.

Hayat sandığından çok daha güzel!

Goncagül " Anlama Noktası Vol 2 "


PS: Fenerbahçe - GS derbisine iki kişilik bilet arıyoruz. Bu imkânsiz hayali gerçekleştirmemize yardımcı olabilecek bir arkadaşa hayat boyu duacı olurum ^^. Ne bileyim çikolata getiririm...kahve getiririm? Bongo filan alırım ama yaparım yani bi güzellik