Adımlarıma Işık

25 Eylül 2015 Cuma

Bırak

Kardeşler mi birbirini hisseder yoksa bu sadece yürekten birbirini seven iki kalple mi ilgilidir emin değilim ama, sıkıntı konuşmadan da anlaşılır bazen. Bu yüzdendir sanırım bazı dostukların kardeşlikten öte oluşu. Ya da bazı dostlukların kardeşlikle eşdeğer tutuluşu. Varsa öyle dostun, tut bırakma. Çünkü zordur öyle bir yüreği bulmak. Bulunca tutunmak... Sırtını yaslamak. "Konuşmasam da o beni anlar..." diyebilmek. Ben böyle dostluklar konusunda hassasımdır. Ama konu bu değil şu an...

Bir haftadır ağabeyimi arayayım, gideyim ya da çağırayım diye gitgeller yaşadım. Normalde yaşamam. Yani normalde bunu hiçkimseyle yaşamam. İçimden geliyorsa yaparım. Ama bazen, birşeyleri yapmak içimden gelse bile başka bir içses bana dur der. O sesi dinlemem gerektiğine inanırım. Bazen dinlemem. Dinlemediğim her tecrübem ağır sonuçlanır ve keşkeler başlar. Aldığım derslerden ilk öğrendiğim şey şu; sesleri ayırt et ve doğruyu yap. Sonuç olarak Kardo'ma ilişmedim. Çok istememe rağmen bir mesaj bile atmadım. Ancak bugün aynı içses "buraya kadar, şimdi ne yapmak istiyorsan yap..." deyince sıvadım kolları. Yanılmadım ve birşekilde hissettiklerim doğruydu. Konuşmasak da görüşmesek de hissetmiştim. 

Dedi ki" artık önceliklerimi gözden geçiriyorum. "

Bugün ben de sormak istiyorum; önceliklerini gözden geçiriyor musun? Yoksa sen de bizim gibi aynı hatayı yapmış olabilir misin? Gereksiz yere fazla enerji  (başka kelime bulamadım) tüketmiş ama karşılığını alamamış olabilir misin? Öncelik sıralamanda yanıldığın için gereğinden fazla yükü sırtlamış olabilir misin? 
Üstlenmememiz gereken her derdi üstlendiğimizde, gerçekten enerji sarfetmemiz gereken konulara karşı güçsüz kalıyoruz. Gücümüzü kuvvetimizi aslında harcamamamız gereken yerlere ve kişilere harcadığımızda, pil çoktan bitmiş oluyor. 
Ben Çağdaş'ın da yardımıyla yıllarca yapmış olduğum bu hatanın üstesinden yavaş yavaş geliyorum.
Peki sen? 

Hergün bunalım ve sıkıntılarının sebebi artık sıyırıp atmak zorunda oldukların olabilir mi? Ya da affetmeyi düşündün mü hiç...affetmenin hafifliğini? ve beklentilerini en aza indirmeyi...

Yalnızlık iyidir bazen. 
Düşünmeye ve muhasebe yapmaya bol vakti olur insanın.

Kendin için en doğru seçimi yapabilmek yine senin elinde.

Goncagül "His"

22 Eylül 2015 Salı

Maskeli Balo vol bilmem kaç

Gün geçmiyor ki ellerimiz buz kesmesin, içimizi bir fincan kahve ısıtmasın.
Birileri ölürken, diğer taraftan yeni doğmuş bebek haberleri alalım.
Açlık haberleri millet millet kol gezerken, öte yandan en lüks restoranlarda kocaman tabaklarda molekül kadar lezzet tüketelim.
Yalansa yalan de...

Hayatın kanunu bu.
Herşey olurken senin dünyan devam etmekte. Sanki etmiyormuş gibi yapanlar da var tabi. Bi şey diyemiyorum onlara.

Ben yine birsürü film izlemeye devam ediyorum. Son zamanlarda daha az kitap okur oldum ki bünyem bundan şikayetci. Şimdi vaktim yok diyeceğim "aaa kitap okumanın vakitle bi ilgisi yoktur kitap yaşamdır bi hayat felsefesidııığğğr" filan duyarım gaipten. Demiyorum o yüzden. Uzun zamandır izlemek istediğim bir iki dizi vardı. Bir tanesine başladım. Benlik bi şey. The Mentalist. Tavsiye ederim henüz izlememiş olanlara. İki-üç saat önce 2016 ajandamı da almaya gittim. Bilmiyorum ya teknolojiyi çok sevmeme rağmen yazmaktan, not almaktan vazgeçemiyorum ben. Yapılacakları telefona kaydedemiyorum zira ettiğimde unutuyorum. Olmuyor yani. Ortalık yerlerde küçük kağıt parçaları olmalı. Elimin altında ajanda olmalı. Yapacak bi şey olmasa bile içine bakmalı. Öyleyim, eskisiyim. Evlendikten sonra aldığım kilolara gelince; savaşıyorum ve sonuç alıyorum. Allahtan big problem değil. Bi kaç bi şey (yazar burada göz yuvarlar)
Bol bol şarkı dinliyorum. Geç kalamam benim öyle bi sorunum var. Mesela nasıl ki sevdiceğim günün her saati gazeteleri yoklarsa, ben de öyle çıkan-çıkamayan, zirvede olan-olamayanlardan haberdar olmak isterim.

Neyse...
Aslında bunlardan bahsetmek istemiyordum.

Tam olarak söylemek istediklerim şunlar;
Büyüdükce bazı şeyleri daha net gördüğünden midir yoksa hayat tecrübesi midir bilinmez ama, yalnızlık seni daha çok çekiyor içine. Arkadaşlıklar, dışarıdaki sahte partiler ve sahte olan nice şeyler seni gitgide uzaklaştırıyor birşeylerden. Kendi içine daha çok yaklaşıyorsun. Kendinden daha çok keyif alıyorsun. Çokların içinde sahteleşmektense tek oluyorum diyorsun.
Her ne kadar doğruluğunu tam onaylayamasam da...

Goncagül "Eylül"

5 Eylül 2015 Cumartesi

Aylan

Benimde söylemek istediklerim var...
Var ama susmayı tercih ettiklerim. Yazıp yazıp sildiklerim. Neyse deyip geçtiklerim... Ağız dolusu bağırmak istediklerim. Ama değmez diye üstünü örttüğüm.

Tabiatıma aykırı. Yapamıyorum. Bunu tarihe geçmezsem, yazmazsam, içimdekini dökmezsem ben hala ben olur muyum bilmiyorum. Birisinin karşısına geçip tıkır tıkır yazdığım gibi konuşmam nadirdir... Pek olmuyor dilediğim gibi. Bu yüzden yazı en iyisi. Ölümsüz olanı...

İnsanlardan birsürü 'mektup' aldın. Öyle yüzükoyun yatmasaydın nefessizce, hiçkimsenin aklında yoktun. Ben de, "Melek Aylan sana yazıyorum, insanlık sen anla" yapacağım.

Sen ilk değilsin. Ve ilk olmayacaksın. Biryerlerde senin gibi acımasızca can vermiş yetişkinlerden, çocuklardan hatta bebeklerden yığınla var. Ve hep oldu. Ve hep olacak. Neden biliyor musun? çünkü suçluyum. Biraz da ben sebep oluyorum senin öyle cansız bedeninden prim yapmalarına. Sanki gerçekten içleri parçalanmış gibi edebiyat yapmalarına. Sert girdim. Biraz gaddar gibi görünebilirim. Belki de haksızlık ediyorumdur birçoklarına? Bilmiyorum. Ben, herkesin içten içe bildiği ama söylemediği ya da söyleyemediği tarafını açığa çıkarıyorum.
Aynı göğün altında, başka yeryüzüne bombalar yağmaya devam edebilir. Salgın hastalıklar büyük kafalar tarafından herkese geçirilip, ardından 'anti-virus'ler üretilebilir. Hepsini Amerika, Avrupa ya da işte kısaca cıks görünenler tüketebilir. Dünya kötülerin dünyası olmaya devam edebilir. Kural bu. Sen istediğin kadar iyi ol. Doğduğun aile çaresizse yapabileceğin birşey yok. Bertaraf edilen, herdaim hor görülen, sokaklarda  bakıp yüz çevirilensin. Dilencilik yapan da sensin. Tepside ardakalan patatesleri yediğin için  dayak yiyen de sensin. Hatta kimi zaman fazla esmer olduğun için sevilmeyen de sensin? Lüks yerlerde, sözde entel arkadaşlarının yanında duyarlılığını konuşturan taş kalplilerin, egolarının okşanmasına sebep olan da sensin... Senin hiçbir suçun yok çocuk.

Suç, sorgusuz sualsiz kibirini ve içindeki kötülüğü durmaksızın konuşturan insanlarda. İyi tarafını beslemek yerine hep kötü tarafını cilalayanlarda. Suç, yine sorgulamaktan uzak olan bazı insanların, yere göğe sığdıramadıkları bazı insanlara oy vermelerinde. Bu olayların gerçekleşmesinde payları yok mu sence? Onlar attıkları oylarla başa geçirdikleri insanlar yüzünden biryerlerde savaşlar devam etmiyor mu sence? Ya da senin yoksul olmanla ilgili bir çıkarları yok mu? Mesela, sen kendi vatanında neden rahat bulamadın? Neden kaçmaya çalıştın... Neden kaçarken hayallerin su oldu...

Üzgünüm yavrum. 

Sen öldükten sonra doğan farkındalık için üzgünüm. Ardından giysiler toplandı. Toplansın. Aş toplandı. Toplansın. Şişelerce su, minibus dolusu erzak. Ama bu da bir süre devam edecektir emin ol. Yine biryerlerde hâlâ iyi olmaya devam eden insanlar olacak. Bir avuç dolusu belki. Ama olacak. Onlara hiç vazgeçmeyenler adını verdim. Hiç vazgeçmeyecekler. Usanmadan, ulaşabildiklerince devam edecekler. Ama bu dünyanın düzenini değiştiremeyecekler...

Bu dünya düzeni değişmeyecek.
Zalimin sözünün geçtiği, fakirin kıyıya vurduğu bir yer burası.

Gittiğin yerde, Göksel Baba'nın yanında huzur bul.
Başka yerde yok.


"HERKES KORKAK."