Adımlarıma Işık

17 Aralık 2010 Cuma

Durmak lazımdır bazen...

Hayatın aynı tempo'da gittiğini zannetsek de değişir hergün. Aklımızdakiler de yaptıklarımız da farklıdır. Zaman kendine benzetir insanı. Öylece akıp gidersin, ne vakit ve nereye olduğunu bilmeden. Kalakalırsın bir ara. Oraya nasıl geldiğini ve nereden geldiğini düşünürsün uzun uzun. Hatırlamak zordur bazen başladığın yeri. Nerede hata yaptığını, gerçekten de hata yapıp yapmadığını ve buna benzer bütün soruları gözden geçirir kendinle yüzleşmeye çalışırsın. Genelde hüsrana uğrarsın. Hatırlamak istemediklerin yüzünden, kendine bile itiraf etmekte güçlük çektiğin gerçeklerin yüzünden. Bir sabah kafana koyup "Herşeyi anlatacağım..." sözü verirsin kendi kendine. Hayatında en çok güvendiğin, sorgusuz sualsiz herşeyini anlatabileceğin bir insan seçersin. Çok düşünmezsin. Kendini bildin bileli vardır zaten öyle biri. Benim annem mesela. "Gel sana birşey anlatacağım..." diye başlamadan anlatırım çoğu zaman. Bir sır verdiğimi ya da çok derinlerde beslediğim, büyütmekten korktuğum saçmalıklarımı öylesine şeylermiş gibi ortaya atarım. Rahatlarım. Yüreklendiren, bazen sahiden dinlediğine inanamasamda dinleyen ve seven bir annem var. Kuşkusuz 'herkesin' annesi de böyledir değil mi?

Böyle rahat rahat içimi dışımı anneme dökebiliyorum diye aldanmasın hiç kimse. Kapalı bir kutuyum ben. Kutumun içinde biriktirdiklerime ve onları varlıvakitsiz hiç olmadık yerlerde ortaya dökebilmeme ben de şaşırıyorum. İnsanın kendi kendine ve zaman zaman kendi söylediklerine şaşırması ne kadar da tuhaf öyle değil mi? Birilerini teselli edebilmek için "geçmişe mâzi geleceğe niyazi" cümlesini defalarca kurmuşluğum vardır. Ama bugün ve yarınlarımda karşıma çıkacak olan herhangi bir şey de dün'e ait izler bulmakta ve üzerine dakikalarca düşünmekte üzerime yoktur. Son zamanlarda bunu daha az yapmaya çalışsam ve başarılı olsam da tam olarak sıyrılmış sayılmam. Yine de, son günlerde aklıma hücum eden gereksiz fikirlere bir DUR çekebiliyor olmam beni çok sevindiriyor. Bunu tek başıma yapamıyorum elbette. Aslında ben başarılı olduğum hiç bir alan da (ki söz konusu alanlar oldukça azdır) tek başıma hareket etmemişimdir. Dolayısıyla başarı bana ait değil izzet Rabbindir. Çekinmiyorum bunu söylerken. Gururum incinmiyor. Kendimi kötü hissetmiyorum. Aksine itaat duygusunun doğurduğu sonuçların her zerresini zevk ala ala yaşamak beni son derece mutlu ediyor. İnsanlara kolay güvenmemekle birlikte hiç te inanamayan bir insan olarak, görmediğim Tanrı'ya da güvenmekte zorlandığımı farkettim önce. Sonra bunu kendime yediremedim. Tanrı'mı seviyorum, nelere kadir olduğunu ve hayatımda yapabileceği muhteşemliklere sıkılmadan inandığımı biliyorum. Fakat kendi kendimi kandırıyordum. Teoride ve çoğu zaman pratikte de şahit olduğum olaylar olsa da, tam olarak güvenemiyordum. Sonunda bununlada yüzleşmeye karar verdim. Daha fazla güvenebilmek için Tanrı'nın kendisinden yardım istemenin neresi kötü?

Herzaman koşamaz insan. Durup beklemeli bazen. Düşmemek için en azından. Durmalı bazen. Yavaşlamalı. Soluklanmalı. Konuşmayı bırakıp biraz etrafında olan biteni izleyip daha fazla dinlemeli. Ölçmeli, tartmalı. Öğütler vermeyi bırakıp ders almalı.

İçi boş kabukların içine ümidimi çekirdek yapıp çitliyorum. Anonimleri o zannediyorum. Olmaz böyle.


Goncagül "Dinlenmece"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aman diyim birdaha düşün!