Adımlarıma Işık

29 Aralık 2010 Çarşamba

Etiket

Almışım Reggae Greats albümünü elime... çıkarmışım cd'yi içinden... takmışm bilgisayarıma... altıncı şarkı Now That We've Found Love çalmaya başlamış bile. Mutluluk budur işte. Douceur de l'enfance, yani çocukluğun yumuşaklığı ( saflığı olarakta çevirebiliriz) adlı tütsümü de yakmışım. Odam buram buram çocuk kokuyor şimdi. İçimdeki çocuğu saldım dışarı keşler gibi bir o yana bir bu yana salınıyorum. Hayatımın büyük bir kısmını işgal eden bu rasta, reggae ve koyu kırmızı merakı hiç bitmeyecekmiş gibi görünüyor. Ne rastaya ne de piercing'e izin vermeyen babanız da varsa harika. Evet ben hâlâ babasının sözünü dinleyen uslu bir kızım. Keşke bu rasta ve piercing konusunda dinlememezlik yapsaydım da diğer hatalarımda dinleseymişim, o da apayrı bir mesele. Herneyse.

Dün birileri hasta ruhlu olduğumu söylemiş. Ben de üzülüyordum beni anlayan hiçkimse yok diye. Çok teşekkürler bilinmeyen arkadaş, sayende bu kaygılarımdan sıyrıldım. Hasta ruhluyum elbette. Bu yüzdendir ki kendimi beni tedavi edebilecek ellere bıraktıyorum her seferinde. Peki  sen bana hasta ruhlu olduğumu söylerken neler hissediyorsun? ya da hâlâ birşeyler hissedebiliyor musun? veya düşünebiliyor musun bunları bir gözden geçirmeni isterim. İçin rahatlayacaksa şunu da ekleyeyim; evet kimi zaman takıntılı ve paranoyak bir insanım. İnsanım en nihayetinde. Herhalde sen benim yaşadığım en ufak-tefek sorunları yaşasaydın bugün bana kafa tutuyor olamazdın. Olsun. Ben yine de seviyorum seni ve benimle ismini saklayarak uğraşmanı. Bak aslında yine yaptın yapacağını. Senin hakkında tek kelime yazmamak için kendime söz vermiştim, duramadım. Sana Boom Shack-a-lak parçasını armağan ediyorum. Güle güle dinle.

Bugün ajansa sanki bira içmekten göbek yapmış uzun boylu bir adam geldi. Thailand'a gitmek istiyormuş. Birkaç bilgi topladıktan sonra anlamsız esprilerinin ardı arkası kesilmedi. Ben pek oralı olmadım tabii. Yanında nedense Pakistanlı olduğunu düşündüğüm ( üzerindeki baharat kokularından olsa gerek ) bir adam vardı. Yani zenci denebilecek kadar siyah olmasına rağmen burnu zenci olmadığını ele veriyordu. Uzun uzun ikisini izledim. Anlattıklarını pek dinlemedim. Zaten onlarla Carine ilgileniyordu. İşleri bittikten sonra yeni yılımızı kutlayıp ajansı terkettiler. Carine meşhur Jennifer Aniston edalarıyla bir iki şaka yaptıktan sonra "işte bahsettiğim komşun bu adam.." dedi. "Ne yani bu Rudy miydi?" diye sordum, "evet.." dedi. Bu daireye taşınalı iki sene oluyor ve ben bu adami birkere bile görmedim. Kaldı ki adam Carine'in daha önce anlattığı gibi hiç te eşcinsele falan benzemiyordu. Ve işte tüm mesele buydu....

Çocukluğumdan beri gördüğüm her insanın, her cisimin, her hayvanın ve her eşyanın ardındaki gizem kapısını aralamaya çalışmışımdır. Kulağa ( ya da göze ) saçma geliyor olsa bile bu böyle. Eğer bomboş biryerin fotoğrafını çekersem fotoğrafta herkesin göremediği birşeyleri görüp yeni birşeyler bulabilirim diye de düşünürdüm. Bırakın gizemli olmasını, en ufak bir merak uyandıracak yapıda olmayan şeylerin bile arkasında mutlaka ilginç bir durum olmalıydı. Çocukluğundan beri hayata bu şekilde yaklaşan bir kızdan sıradan şeyler beklenemezdi zaten... Hah, bu yüzden büyüdükçe vahimleşen bu durum yaşadığım tecrübeler ile de pekişince, markette deri ceketiyle gezen yakışıklı bir adamın aslında bir seri katil olabilme olasılıklarını hesaplayan bir insan haline dönüşmemi çok yargılamazsınız herhalde. Yargılamayın. Bu öyle engellenebilir bir olay değil zira. Yani durdurmaya çalışıyorum tabii kendimi. Şu hayal gücüme ve beynimin içinde dolaşan superkahramanlara stop demeyi ben de çok istiyorum, ama ozaman tadı çıkmıyor. Fakat işin en eğlenceli ve bir okadar trajik tarafı da insanların gerçektende göründükleri gibi olmadıkları. Mesela, yolda kot pantolonu yırtılmış, kir-pas içinde dolaşan esmer ve sakallı bir adam gördüğümzde hemen yapıştırıyoruz etiketi. O adam kesinlikle evsiz ve pezevenk olmalı! Tamam neden sansürlemediğim hakkında bir fikrim yok. Böyle daha samimi geldi. Yani şimdi pezevenk yerine p ..... k yazsaydım daha sahte olacaktı. O yüzden. Samimi olalım diyorum ben. Konuya dönmemiz gerekirse, en az nefret ettiğimiz insanlar kadar nefret edilesi insanlarız. En az onlar kadar anlayışsız, kör, takıntılı, paranoyak ve ruh hastasıyız. hiçkimsenin hiçkimseden bir fazlası bir eksiği ya da kısaca bir farkı yok aslında. Siz kendinizi nasıl göstermek istiyorsanız öyle gösteriyorsunuz. Bu sebeptendir ki biri ters birşey söylediğinde, yok pardon, gerçeği söylediğinde ve bu size ters geldiğinde içten içe bir gücenme söz konusu oluyor değil mi? saklama. Bari kendini kandırma. Bizbizeyiz şurada. Yapıştırdığımız etiketlerde yanılabileceğimizi düşünmeyiz hiç. Önyargı budur işte.

Öte yandan, tıpkı bugün benim eşcinsel olduğuna birtürlü inanamadığım Rudy tarzı insanlar vardır. Dış görünüşünden 'normal' bir insan olduğuna kanaat getiririz. Ne garip değil mi. Herşeyi açık-seçik ortada olana, net olana, sakıncası ve çekincesi olmayana şak diye yapıştırırz. 'bizim' gibi normal görünenlerede bir ton hoşbeş çekeriz...

Sizin adaletinizi...

Goncagül "Dobraca"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aman diyim birdaha düşün!