Adımlarıma Işık

30 Eylül 2012 Pazar

Herkes

Var olmak...

Olması gerektiği gibi olmak. Nedir peki olması gerektiği gibi olmak? Neye göreydi ve kime göreydi? Nasıl olunmalıydı, dersi nerede alınırdı...

Bir kaç parçaya bölünmek yani. 

Evlat olmak. Kardeş olmak. Abla olmak. Ağabey olmak. İşçi olmak. Patron olmak. Eş olmak. Dost olmak. Anne olmak. Baba olmak. Öğretmen olmak...

Tek seferde birkaç tane rolde olmak çok mu kolaydı? 
Peki bu 'içerden gelen' bir his değil miydi?...

**

Bir yavrunun duyduğu anne kokusu içgüdüsel değil mi?
Bir kadın, çocuğunu kollarına alana dek anneliğin ne olduğunu bilebilir miydi? 
Yıllar yıllar önce bebeklerini sarıp sarmalayan, gül gibi bakan, 'kocakarı' dediğimiz ilaçlarla bir yaşa getiren, eğiten, sevgiyle kucaklayan anaların elinde  annelik kılavuzları mı vardı?


Dün bir animasyon filmi izledim. Kız prensesti ve kraliçe annesi kızına bir prensesin nasıl davranması gerektiğini hatırlatıyordu her fırsatta. Nasıl yemek yemesi gerektiğini, nasıl selamlaşması gerektiğini, nasıl giyinip nasıl yürümesi gerektiğini, söylemesi ve söylememesi gereken cümleleri,... 
Kendi doğrularını ve yanlışlarını kızına aşılamaya çalışırken beklentilerinin ne kadar bencilce olduğunu anladığında çok geç kalmıştı. 


Peki sen ne yapıyorsun? Olması gerektiğini düşündüklerinin gerçekten olması gerektiğine inanıyor musun yoksa bunlar sadece senin beklentilerin mi? 
Peki sen nasıl seviyorsun? Karşındakini sevdiğin şekilde sevilmeyi beklediğinin farkında mısın? Yoksa, herkesin kendi doğruları ve yanlışları ile var olmaya çalıştığını ve her bireyin sevgisini farklı şekillerde gösterebileceğini anladın mı?

İşte ben buna koşulsuz sevgi derim. 

Bu yaşa gelene kadar oluşturduğun hayatın içinde doğruların ve yanlışlarınla kendine bir dünya yarattın. Ama beklentilerini hep kendi kişiliğine uyarladığını farketmedin. 'Olması gerektiğini' sandığın bütün doğruların olmadığında ne kadar yanlış kişilerle paylaşımlarda bulunduğunu düşündün. Sadece sevildiğini sürece sevdin, ya da sevildiğin şekli sevmedin...

**


Önce bir bağ oluştuktan sonra sevgi oluşmuyor. Sevgi varsa güçlü bir bağ oluşuyor. Sevgi, burnunun ucu kadar kısa mesafeli değil oysa. Sevgi karşındaki kişinin yürüdüğü yolları anlamakla başlıyor. Sevgi, karşındaki yüreğin nasıl attığını kavramakla başlıyor. Gerçek sevgi, beklentilerinin dışında farklı hayatlarla oluşturabileceğin görünmez bir bağ ile bağlanıp TEK olmayı başarmakla devam ediyor...
Karşındaki insanı bütün farklılıklarıyla benimseyip bir olmakla sağlamlaşıyor. 
Kadın olmak, bu zor ve meşakkatli yolda kocasını, yavrusunu, anasını ve babasını, kardeşini ve dostlarını oldukları gibi görüp ona göre şekil almayı gerektiriyor...muş.


Seviyorum bu, bazen acılı ama sonu tatlı olan değişimleri. Ve bana inandığı için doğru yöne itip büyüten Sevdiğimi. Sevdiklerimi.

Goncagül 'Petite'

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aman diyim birdaha düşün!