Adımlarıma Işık

19 Eylül 2012 Çarşamba

Yorgunum, Yorgunsun, Yorgunuz


Evet. Yorgunluk ve daha da çok baş ağrısından dolayı kapkaranlık odamdan sesleniyorum. Uzun zamandır tütsülerimden yakmadığımı düşündüm. Birden hayatın karmaşasının beni nasıl da farkettirmeden içine hapsettiğini gördüm. Tütsü. Basit evet... belki de gereksiz görünen bu detay, bir yavaşlayıp bir hızlandığım maratonda bir şeyleri unutturuyor gibi. Sessiz kalmak mesela. Bazen öylesine imkânsızlaşıyor ki kendimi tanıyamıyorum. Çünkü bulamıyorum. Hayatın bu hiç durmak bilmeyen oyunlarının içinde zaman zaman kaybolduğumu ve kalbimin sesini duyamadığımı hissediyorum.

Bu kokuyu seviyorum. Uzun zamandır yakmadığım tütsüm, eski bir dost gibi gülümsüyor uzaktan. Işıl ışıl...

Sonra duruyorum. Beni bu kadar çok yoran nedir diye soruyorum kendime. İşler mi, girmek zorunda olduğum ders mi, sabahları erken uyanmam mı, yol mu,...
cevabını gayet iyi bildiğim bu soruyu sorarken kendimden kaçtığımı farkediyorum. Fakat biliyorum; insan en çok kendiyle yüzleşmeli.  


Ve sıra sıra geçiyorlar gözlerimin önünden...

Can sıkmak için bile bile yazılmış yazılar-sarfedilmiş sözler.
Kendi gözündeki merteği görmeden başkalarını yargılayanlar.
Karşılık alamadığını düşündüğünde sevgisini nefrete dönüştürenler.
Küfürler.
Birzamanlar tatlı su pınarı olan ağızların acı acı kustukları kelimeler.
İkiyüzlü sevgiler-dostluklar.
Menfaat içinde boğulanlar.
Arkasından söylenmedik söz bırakmadığı halde yine, yeniden yüzüne gülenler...


Beni yoran bu işler değil. Yol değil. Sabahları erken uyanıyor olmam değil. Beni yoran, kılımı bile kıpırdatmadan sadece görmek zorunda olduklarımı görmek. Gözlerimi kapatsam duyuyorum. Kulaklarımı tıkasam görüyorum. Yok olsam, olamıyorum. Var olmalıyım. Ve var olurken bunlarla baş edebilmeliyim. Var olurken bunların üstesinden gelebilmeliyim. Üstesinden gelmeye çalışırken bunların artık beni yormaması gerektiğini öğrenmeliyim. Biraz daha büyümeliyim. 


Sonuçta kendime bir söz vermiştim. Benim kabuğumun içi kek kokuyordu ve bu hoş kokuyu kimse bozamazdı. Sadece bana ve Sevgilime ait olan kabuğun dışına çarpar durur sadece. Zarar mı? Veremez. Acı  mı? Hissetmem. Tek duyduğum bu yoğun yorgunluğun çaresi ise O’nun omuzu.

Öyle bir dönemdeyim ki; törpüleniyorum yine. Biraz ara verilmiş olan tadilata tekrar başlanılmış gibi. Olmam gerektiği gibi olabilmem için değiştiriliyorum. Şikayetçi miyim? Hayır. Kolay mı? Hayır. Gayet zor olan bu süreçte, yıllarca üstüne et gibi yapışmış, senden bir parça olmuş, kişiliğine nakşedilmiş ve bu zamana kadar seni sen yapmış şeylerin aslında olmaması gerektiğini görmek ve vermek, yoruyor.  Ve lâkin verdikçe mutlu oluyorum, yoruldukça hafifliyorum.

Canımı sıkan herkesi öğretmenim sayıyorum.  Kendi kibirlerinin ve gururlarının içinde boğulurlarken istemeden bana kattıkları güzellikler için teşekkür ediyorum.

Goncagül  “Eğitim”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aman diyim birdaha düşün!