Adımlarıma Işık

6 Şubat 2011 Pazar

Evvela Vurgun Yemek Gerek

Benim âşık olmam lazım. Aşk'a gelmem lazım. Çok sevmeyince olmuyor, yapamıyorum. Satın alamıyorum veya dinlemek istemiyorum. Görmek istemiyorum veya yemek gelmiyor içimden. İlla ki âşık olmalıyım. Vurulmalıyım sahibi olmak için. Bu herhangi birşey olabilir. Kıyafet, şarkı, yiyecek - içecek ya da öylesine bir çorap bile... âşık olmalıyım o'na önce. Dün o eteği gördüm... âşık oldum... hiç düşünmedim... tereddüt etmeden aldım elime. Gidip denemedim bile. İşte hayatımda gelişen her olayın böyle olmasını istiyorum yüzsüzce. Görür görmez âşık olmak istiyorum. "Filmlerde olur o dediğin..." lere inat beklemek istiyorum sabırla. O sabır kısmı herzaman kolay olmasada, öğreniyorum yavaş yavaş tadını çıkara çıkara. Bu öylesine garip bir duygudur ki yaşamayan anlayamaz. Başkalarına göre en basit görünen bir cisime bile uzun uzun gözlerimi ayırmadan bakabilirim eğer âşık olmuşsam. Hani yeni aldığı ayakkabıları yastığının altında saklamak isteyen ama etraf ne der diye düşünüp çekinen ve de vazgeçen sessiz çocukların hissettiği tarifi zor duygu var ya, onun gibi birşey bu. O'nu alıp yastığımın altında ya da cebimde taşımak isteyebiliyorum. Ben ufakken, sabah okula giderken üşümesin diye oyuncak bebeğinin üzerini örtmüş bir insanoğluyum sonuçta. O derece vahim yani durum... Öyle ya da böyle, halimden memnunum. Diğer türlüsü sahte ve anlamsız geliyor. Kendimi değiştiremiyorum bu konuda. Zaten değiştirmekte istemiyorum aslında. Birşeye âşık olmak hoşuma gidiyor. Öylesine görüp okuduğum bir yazıya vurulup, çıkartıp duvarıma asmak ve aylarca onu yine her gördüğümde aynı heyecanla okumak beni mutlu ediyor. Kısa süreliğine değer verip sonra hiçbirşey olmamış gibi buruşturup atmaktansa, harbiden sevip kollamak, değer vermek çok yakışıyor bana. Ben oluyorum. Ben olduğumu hissediyorum. Ben olmak çok iyi geliyor ruhuma...

Bundan yıllar önce, bazılarınızın merak ettiği Bawer arkadaşım bir laf etmişti. Unutmam. Çünkü o lafına vurulmuşum. Böyle mıh gibi çakılmış beynimin birtarafına. Hatırlatıyor kendini arada sırada. "Küçücük olsan ve seni cebimde taşısam..." demişti. Neden ve hangi duygularla söylediğini şıp diye anlamıştım. Benim oyuncak bebeğimin üşümemesi için üzerini örtmem gibi. Sonra yeni aldığım ayakkabılarımın önünü sürekli olarak silmem gibi. Ya da ilk topuklu ayakkabılarımın çıkardığı sese gizlice gülümsemem gibi... hayır, gerçekten manyak değilim. Sadece herşeyin benim olmasını istemiyorun. Lâkin benim olanlara da âşık oluyorum. Yani benim olmaları için onlara âşık olmam gerekiyor.

Velhasıl, bunun adı seçicilik değil. Anne, beni duyuyorsan bu lafım sanadır ve bu lafın nereye gittiğini hangi ring'e takıldığını sen bilirsin. Oradan takip et.
Seçicilik başka türlü düşünen, daha başka hisseden insanın işidir. Benim başıma gelenle uzaktan yakından alakası yoktur. ben böyle doğmuşum. Aşk ile doğmuşum. Kabul bu lafımdan sonra ben de çok 'Mevlâna' gördüm kendimi ama bu böyle. Bir de bu olayın başka bir boyutu da var. Onu da unutmadan eklemek istiyorum. Bazı şeyleri tanıdıkca vurulabiliyorum. Mesela şeklini hiç beğenmediğim bir tencerenin aslında ne kadar çok işe yaradığını ve yıllarca mutfakta içinde yemek pişirildiğini gördükce, onu tanıyıp sevebiliyorum. Tamam, artık ambulansı çağırabilirsiniz.

**

Son iki haftadır affedersiniz eşek gibi çalışıyorum. Oradan oraya koşturuyorum. Âşık olacak, birşey görüp vurulacak sevinecek vakit bulamıyorum. Çünkü bu hızın içinde yetişebilmek için ben zamandan daha hızlı koşuyorum. Haliyle etrafımda olan bitenleri göremiyorum. Yanıbaşımdan akıp giden zamanın farkına varamıyorum. Kendime vakit ayıramıyorum. En kötüsü de, benim hayatta en çok sevdiğim aktivitem olan uykumdan yoksun kalıyorum. Bu da beni mahfediyor... Bana hertürlü işkenceyi, zulümü yapsınlar ama uykusuz bırakmasınlar diye ağlamak istiyorum. Ben artık sekiz saatlik uykuya bile dayanamayan bir insan oldum çıktım sevgili okurcan. En az on saat uyumam lazım benim. En az yedi tane değişik rüya görmem lazım ve uyanınca en az on dakika bir sağa bir de sola dönüp durmam lazım. Bütün bunları yapamayınca kendimi aynen şu anda olduğu gibi bitkin, işe yaramaz ve de uykusuz hissediyorum.

Aktif genç kızlar yerinde durmasın! Banamısın? demedim. Ailemle yemeğe çıktım bu akşam. Babamın 'kurbağa bacağı'ndan ibaret olduğunu zannettiği bir çin lokantasındaydım. Kendisini korkularıyla yüzleştirmeyi kendime bir borç bildim ve dedim ki "burada gönül rahatlığıyla yemek yiyebilirsin; kurbağa bacağı da var ama o öldü, ve sen istemezsen yemek zorunda değilsin."
Loumpia'larımı höpür höpür götürdükten sonra keyif kahvemin siyahına gözlerimi daldırdım. Bi ara köpüğünde o'nu gördüm. Emin olmak için gözlerimi ovuşturduğumda ise çoktan gitmişti. Ben bu gece hiç "herneyse" dedim mi? Herneyse...

Hepinizi çok seviyorum.

Yazımı, yazarken bir arkadaşımın yazdığı bir cümleyle noktalamak istiyorum. Cümleye vuruldum da...

Unuta unuta yazmayı, konuşa konuşa susmayı, konuşarak, susmuşluğun yazdıklarıyla hesaplama durumu yazarın.
C. Unutmuş

Goncagül "Vurgun Prenses"

4 yorum:

  1. Kelimeye ne hacet,
    Bir gülüs nicesine bedel :)

    YanıtlaSil
  2. O gülüsü yakalayabilenler var, yakalayamayanlarda var... veya o gülüsün degerini anlamayan falan filan. Nelerdesin Bawer?

    YanıtlaSil
  3. Kahve fincaninda :)

    YanıtlaSil

Aman diyim birdaha düşün!