Adımlarıma Işık

14 Mart 2012 Çarşamba

Son Yolculuk

Ellen mavi gözlerini açar açmaz annesinin gözleriyle buluştu. Dokuz aylık hasret bitmişti. Artık annesinin kollarında güvendeydi. Babası gibi sarışındı. Altın sarısı saçları neredeyse görünmeyecek kadar beyazdı. Ellen'i kollarına alan anne, bebeğinin yüzünü izlerken çektiği o dayanılmaz sancıyı çoktan unutmuştu. Yüzündeki tebessüme engel olamıyordu. Gözlerinden süzülen sevinç gözyaşlarını silen baba, hayatındaki en önemli iki kadına bakarken endişelenmişti. Başarabilecek miydi? Karısının şimdiye deyin hiçbir şikayeti olmamıştı; peki kızına iyi bir baba olabilecek miydi? Doğum odasını saran düşünceleri, en az onlar kadar mutlu görünen kısa boylu esmer hemşire bozdu. "Kızınız gayet sağlıklı!"... dedi bozuk aksağanıyla.

Ellen beline uzanan saçlarını annesine ördürmeyi çok seviyordu. O sabah, ilk kez okula gidip yeni arkadaşlarıyla tanışacağı için oldukca heyecanlıydı. Bir hafta önce seçmekte zorlandığı okul çantasını nihayet bulmuştu. Açık mavi çantasını sırtına taktı. Hayat dolu gözlerle annesini süzerken içten içe onunda yanında olmasını istiyordu. Bunu annesine söyleyemeyecek kadar gururlu olan Ellen, annesinin elinden tutup koşar adımlarla yola koyuldu. Anne, belli etmemeye çalışarak üzgün ifadesini yüzünden sildi ve kızını herzamanki gibi koklayarak öptü. Yavrusunun ilk okul deneyiminde  yanında olmak için çıldırıyordu. Ya düşerse diye düşündü... ya kavga ederse... ya öğretmeni gereken ilgiyi gösteremezse?...



Yıllar yılları kovalıyor, Ellen büyüyordu. Baba, bu hıza inanamıyordu. Kızı kocaman olmuştu. Babalık endişelerinin yerini başka korkular almıştı
Küçük kız birtanecik aşkı olan babasına tarifi olmayan bir hayranlık duyuyordu. Annesinden bile kıskandığı babasıyla paylaştığı o kadar çok şey vardı ki... Babasına benzeyen burnunu ve gözlerini en çok bu yüzden seviyordu... 



Ellen artık oniki yaşında. İlk kez saçlarını bu kadar kısa kestirdi. Babası bu duruma biraz bozuldu. Ensesinde olan altın saçları, Amélie Poulain'i andırıyordu. İşte bunu seviyordu. 
Anne telaşla, Ellen'in bavulunu bir boşaltıp bir doldururken emin olamıyordu. Dün gece internetten İsviçre hava durumuna defalarca göz atmasına rağmen içi bir türlü rahat etmiyordu. Önce kalın kazaklarla doldurdu. Sonra yine boşalttı. Ellen, artık çocuk olmadığını söyleyerek pembe pijamalarının yerine mavi çizgili şortunu soktu bavuluna. Anne umursamamış gibi görünerek, belli etmeden pembe pijamalarını özenle katlayıp en üste koydu. Ellen, üşümemeliydi...

Akşam sekize doğru bütün arkadaşlarıyla aynı yerde buluşan Ellen'in heyecanı doruklardaydı. Evden çıkmadan defalarca etrafını kontrol eden annenin aklında sürekli birşeyler unutup unutmadığı sorusu vardı.
Baba, Ellen'in çevresinde gezen erkek çocuklarını tek tek dikizlerken somurttuğunun farkında bile değildi... Bunu farkeden Ellen, gülümseyerek babasına doğru koştu. Sımsıkı sarıldı... İki yanağını da öperek "Beni merak etmene gerek yok Baba. Ben büyüdüm!" dedi kulağına usulca... Güvenli kollarıyla sıkıca sarılan babanın yüreği ikna olacağa benzemiyordu. Biraz ilerde bağıran ögretmenin sesiyle sıçradılar yerlerinden. Vakit gelmişti. Sevinçle toplanan öğrenciler son kez velileriyle vedalaşıyorlardı. Ellen, ilk kez ayrılıyordu babasından. Annesinin gözyaşlarını  görmezden gelerek bir kez daha sarıldı boynuna. Babasını son bir defa öptü. Otobuse bindi...

Ellen ve arkadaşları yol boyu okulda öğrendikleri bütün şarkıları söylediler.

Sonra bir şey oldu...

Anlayamadılar.

Bir ses duyuldu.
Ellen'in içinden sıcak bir sıvı aktı.
Nefes alamıyordu.
Gün birden karardı.

Ellen'in kulağında, babasınıher pazar sabahı pianosunda çaldığı melodi vardı.
"Ama babam yok..." diye düşündü.
Yaşanmış ve henüz yaşanmamış sahneler belirdi gözlerinin önünde. 
İki yıl önce gittikleri çiftlikte dedesinin hediye ettiği kısrak...Babasıyla 10 saat havuzdan çıkmadığı için buruşan ellerine dakikalarca güldüğü o unutulmaz akşamüzeri... Annesiyle birlikte hazırladığı ilk çilekli pastanın tadı...Sınıfa yeni gelen Mathieu'nun gözleri...Deli gibi sahip olmak istediği mavi keman... Sertliğinden korktuğu öğretmeni...Henüz gitmediğİsviçre'nin bembeyaz kar'ı... En yakın arkadaşı Charlotte'un sırrı... 

Bir sorun vardı.
Ellen, uçuyor gibiydi.
Biraz canı yanıyordu.
Ama iyi hissediyordu...
Sadece biraz, acı veriyordu...
Galiba biraz da, üşüyordu...

***

Bugün Belçika yas'ta. 
Dün akşam saat dokuzu çeyrek geçe kalkan Belçika otobusu İsviçre yolunda kaza yaptı. Öğrencilerle dolu olan otobuste ölen 28 kişinin 22 tanesi henüz 12 yaşında çocuktu. Diğerleri ağır yaralı  olarak yoğun bakımda. Kimisi de, tanınmayacak kadar kötü durumda. 
Bugün yutkunmakta zorlanıyorum...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aman diyim birdaha düşün!