Adımlarıma Işık

16 Aralık 2012 Pazar

Güneş Batmadan

Güneş battı batacak, kızılı yeşil çimlerin üzerine uzanıyordu. Saçının teline de deymiş diye düşündü. Bu güzelim güneş ışığı güzelim saç teline deydiğinde bakmaya kıyamıyordu, ama gözlerini de alamıyordu. Biraz ürperdi. Heyecanından mı yoksa oturduğu soğuk banktan mı bilemiyordu. Bir kez daha çevirdi başını ve ufka daldırdı gözlerini. Saç telleri geçti yine aklından. Derin bir nefes aldı ve bırakmadan yine yana eğdi başını. Keşke bilse diye iç geçirdi. Biraz boynunu öne eydi. Kırmızı ojeli tırnaklarına takıldı gözleri. Saniyeler içerisinde kanı düşündü. Bir insanın kalbini ve bir kadeh şarabı. Belki de burada olmasının bir sebebi vardı. Öyle ya da böyle hissettiği çok farklıydı. Ne kızıl buruk, ne yeşil çimler ne de rüzgârın titrettiği birkaç papatya...hersey o'nda bütünleşmişti. Herşey oydu ve o'nu soluyordu. Zamanın geçmesi ve bu yüzden eve geç kalma ihtimali de önemli değildi. Bu kötü bir cesaret gösterisiyse bile umurunda değildi. Cesur olmak bugün güzeldi. Cesur olmak o'nun yanında güzeldi. 

Tekrar başını çevirdi. Keşke bilseydi dedi yine kalbinin derinliklerinden, sessizce. Keşke bu sessiz çığlıklarımı duyabilseydi. Burnunu izledi, sonra yine güneş ışığının aydınlattığı muhteşem kirpiklerini. Her bir kirpiği saymak istedi. Dalından koparcasına sahibini terk eden tek bir kirpiği bile yakalamak, avucunun içinde hapsetmek ve mümkünse cebine sokup saklamak istedi. Saçmalık mıydı? Umurunda değildi. Kendi ruhunun denizinde boğulmak kadar güzeli var mıydı ki? 

Üst dudağını diliyle ıslattı...biraz ısırdı. Ellerini yumruk haline getirip derin nefes almaya çalıştı. Sanki nefesi kendisine ait değildi. Solunda oturan adamdan soluyordu hayatı... kalbine pompalanan kan onun kanıydı. Sessizce oturuyorlardı. Bir an o'nun aklından geçenleri merak etti. Aslında bilmek istediğinden emin değildi. Ne de olsa, bilinmezlikler içinde hayaller kurmak daha cazipti. Dudaklarına geldi sıra. Hareket etmeden, nefes almadan öylece dudaklarını izledi. Adamın yüzünde çocuksu bir gülümseme belirdi. Belki de dakikalardır attığım çığlıkları duyuyordur diye düşündü kız. Sormadı. Soramadı. Konuşursa sesi çatlayabilirdi. Sesinin çatlamasından korktu. Yutkundu. Burada olmasının bir sebebi olmalıydı. 
Bu defa adam çevirdi başını. Yüzündeki eşsiz gülümseme henüz silinmemişti. Gözlerindeki şevkat mi yoksa acıma mı diye düşündü. Kız, adamın gözlerinin içine bakmaktan korkmuş olsa bile bununla yüzleşmeyi tercih etti. 

"Eğer istersen ufaklık, seni içimde, ta buramda büyütebilirim" dedi kalbini göstererek adam.
"Çünkü ben seni duyuyorum, hiçkimsenin duyamayacağı kadar. Eğer istersen yolunu kaybettiğinde pusulan olabilirim. Küçük ayakların güçsüzleştiğinde, seni tutup kaldırabilirim. Kabul edersen herşeyin olur seni yaşatırım. Seni yaşattıkca hayatta kalır, mutlu ettikce sevince boğulurum. İstersen parçan olurum. Çadırıma girmeyi kabul edersen, uçurtmalarla olgunlaştırır, verdiğim özgürlük ile pekiştiririm." 
Kız duyduklarına inanamadı. Gözlerini bir saniye bile kırpmadan dikkatle söylenenleri dinledi. Yumruk halinde olan elleri çözülüverirken, omuzlarından bir yükün kalktığını hissetti. Galiba biraz dikleşti. Hatta oturuşu değişti. Görünmez kalkanı indi. Korkuları kayboldu. Endişesinin yerini güven kapladı. 
"İsterim" dedi sessizce. Sesi çatlamamıştı. 

İsterim...
Senin olayım...
Benim olasın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aman diyim birdaha düşün!