Adımlarıma Işık

7 Ağustos 2011 Pazar

Akordeon Tadında Hayat

Her zaman koştum ben.

Hayallerimin peşinden,

Hedeflerimin peşinden,

Arkadaşlarımın peşinden,

Ailemin peşinden,

Sevginin peşinden,

Masalların peşinden,

Şarkıların ve kitapların peşinden,

Derslerimin peşinden,

Onun-bunun peşinden,

Doğruluğun peşinden,

Solcuların peşinden,

...

Ulaşabilmek için hep bir çaba içinde oldum. Hayallerimi gerçekleştirebilmek için, gerçekleştirebileceğime inandığım hayallerin peşi sıra gittim. Bir kaçı gerçekleşti, diğerleri sırada bekledi. Kimi zaman yoruldum. Kimi zaman vazgeçtim. Pes ettim çoğu zaman... Her pes edişin ardında gülümseyen bir umut vardı. Elinden tutup büyütmemi bekleyen bir umut. Karanlık çökünce ve ben başımı ellerimin arasına alıp kara kara düşününce bile içimde yok olup gitmeyen yaşama sevincinin adını biliyordum. Adını bildiğim ya da adını koyduğum herhangi birşeyi asla unutmayıp yaşatmayı göze aldığım için, yaşattım o sevinci. En dumanlı, en zor, en acı, en bitkin, en perişan, en çaresiz zamanlarda bile yaşattım onu. Kalbim krizin bekçisi olmuştu...

Kimse masum değildi zaten biliyordum lâkin kimseler umurumda değildi. Aynaya bakmaya bile cesaretimin olmadığı günleri anımsıyorum şimdi. Ben miydim o? Yanaklarını yırtarcasına çizip nefes almaya çalışan ve her seferinde acılarından yine yeniden doğan ben miydim? İçinde beslemeye çalıştığı umut sayesinde zarzor inanmaya çalıştığım 'iyileşme' işlemi ne zaman başlayacaktı? İyileşirmiydim, gerçekten umut var mıydı? Yoksa tıkanmış damarlarımda akıtmaya çalıştığım kan çoktan sulanmışmıydı... Yoksa ben çoktan öldüm de, gömen yok muydu...?

Elimi attığım, elimi atmak istediğim hiç bir olay kolay olmadı benim hayatımda. Sırtımı sürekli sıvazlayan bir kaç maneviyatlar haricinde çok aklı selim insanlardan oluşan bir çevrem yoktu. Zaten bir dönem benim aklımın odaları toz ile dolup taştığından, çokca farketmiyordum etrafımda olup bitenleri. Ve hatta kendi iç dünyamın derinliklerinde kıyametin çoktan geldiğini. Yatak döşek hastalıktan ölmek üzere olan ruhumun şifa bulacağına dair olgunlaştırmaya çalıştığım  umudumu gözyaşlarımla suladım. Sürahiler doldu taştı. Hiç büyümedi. Geri geri giden günlerimin yarınları hergünümden farksızdı. Ergenlik doğduğumdan beri alnıma yapışmış bir sivilceydi. Ta ki, Arkasına sığındığım yaşanmışlıkların kimseyi değil, sadece beni yaraladığını görene kadar...

Hep yalnızdım. Destek mi oldu birileri? Hayır. Olduklarını sandılar sadece. Maddiyat mıydı beni ayakta tutacak olan? Değildi, farkında değillerdi. Yaratılışımdan bu yana Tanrı'yı özümseyip sadece O'na, Yüce Yaradan'a bakmak istedim. O'nu yüreğimde saklamak, sadece O'nunla var olmak, sözlerini zihnime ve kalbime işlemek, hayatımın merkezi haline getirmek için uğraştım. Sonra anladım. Tek başına uğraşın, tek başınalığın daha büyük yalnızlıklar ve başarısızlıklar getirdiğini anladım.

Ağzımı kocaman açıp yaşam suyunun hücrelerime dolmasına izin verdim. Ve dedim ki; gücüme güç kat! Dertlerime çare ol! Kendimi tanımamı sağla! Seni tanımama izin ver! Yüreğime istek nakşet.

Ardından koştuğum herşeyin, alnımda boncuk boncuk akan terin kaymağını afiyetle yiyorum. Her zahmetin ödülü vardır. Zahmetsiz ödül, ödül değildir.

Bugün odama meltem yavaşca eserken içeri sızan güneş ışığı içimde besleyip büyüttüğüm kocaman olmuş umudun dudaklarından öpüyor... mutlu ediyor.
Bugün yüreğim sevinçten coşuyor.
Bugün aşkı iliklerime kadar hissediyorum.
Bugün, yaşadığım herşeye şükrediyorum.
Bugün dünyanın en iyi sevgilisi benim... Bugün, yarınlarımdan farklı ve yarınlarım bugünden başka olacak, biliyorum.
Bugün ümitlerimi kalbimi şad eden sevgilimin yüreğinden topluyorum.

Seni çok seviyorum!

Goncagül "Mutlu"

1 yorum:

Aman diyim birdaha düşün!