Adımlarıma Işık

7 Kasım 2012 Çarşamba

Kale Gibi!

Nasıl yoğunum!

Nasıl koşturuyorum inanamazsınız.

Bir kasabadayım bir aydır. Daha doğrusu bir kasabadayız. İlk kitabımı burada yazmaya başladım. Çok heyecanlıyım, ama buranın havası suyu tavuğu domatesi ömre bedel. İlham üstüne ilham yağıyor durduramıyorum kendimi. Tabii bu arada sevgilim beni yalnız bırakmadı. O da bu küçük kasabanın küçücük şirin evinde benimle beraber. Muhteşem fikirleriyle bana arada sırada destek oluyor. Derin hayalgücü kurguma kurgu katıyor, kitap cümle devrimi geçiriyor; o biçim yani.

Sabah erkenden horoz sesiyle uyanıyoruz! Güneş odamıza doğuyor ama siz öyle güneş var dediğime bakmayın. Burası gerçekten buz gibi! Mis gibi orman havasını içimize çektikten sonra çiftçilerin bizim için ayırdığı taze süt, yumurta, sıcacık ekmekler ve bal ile kahvaltı ediyoruz. Düğün tarihimizi de aldık bu arada. Gelinliğim de hazır. Tam istediğim gibi oldu! Birşeylerin rayına oturmuş olması içimizi çok rahatlattı. Kitabıma daha iyi yoğunlaşabiliyorum. Yaşadğım şehirden biraz uzak kalmak ve birnevi içim rahat bir şekilde sevgilimle hayal alemine dalmak çok iyi geldi...

Demeyi çok isterdim!!!

Ama dersem; hayalgücünün, atmasyonunun, geniş bakış açının allah cızırtısını versin deyip beni döverler. Tenhada sıkıştırıp bi güzel benzetir kuytularda cesedimi sererler.

Koşturduğum yok. Kitap mitap hak getire. Hele kasabaymış, kulubemsi güzel şirin mi  şirin evcikmiş, hepsi hikâye.
Henüz gelinliğim falan da hazır değil! 
Özlemler, kavuşup kavuşup beklemek zorunda olmalar içimizi cız bız yapıyor, bir süre kendimize gelemiyoruz hatta kendimize hiç gelemiyoruz. Kendimizde değiliz. 
Yalnız yoğun olduğum koca bir gerçek. Zihnim yoğunluktan patlayacak. Öyle bir durum ki bu anlatmaya çalıştığım; yaşamayan kesinlikle anlamayacaktır. Uyuyorsun. Daha doğrusu uyuduğunu zannediyorsun fakat beynin hep uyanık ve hep düşünmekte. Dolayısıyla ne zihnin uyuyor ne de bedenin dinlenebiliyor. Saat başı gözlerin açılıyor. Bir sağa bir sola dönerken bir düşünce bitip diğer düşüncenin ardı arkası kesilmiyor!

Durumlar böyle. Kötü değil. İyi. Ama yorucu...Bazen hiçbirşey yamamak daha doğrusu süreç nedeniyle yapamamak insanı oldukça yorabiliyormuş bunu anladım. İçimde herzaman bir Amélie Poulain taşıdığımı biliyordum, ama birgün içimde bir adet aşk-ı memnu Matmazeli, Kuzey Güney Kuzeyi, Muhteşem Yüzyıl Hürremi ve hatta Leyla ile Mecnun İskender'i taşımak zorunda olacağımı bilmiyordum.

Hayat işte. Dişini sımsıkı tutup sabretmeyi ve kale gibi sağlam olmayı öğretiyor! : )

Hepinizi çok seviyorum!

Goncagül "Latifeteyze"

4 yorum:

  1. sabretmek büyük erdem. Pozitif olmak, elimizden gelenin en iyisini yapmak lazım. Ama ne için kale gibi durmak? İşte orasını pek çözemedim. Sadece kafanın çok dolu olması, saat başı uyanmak... Öyle tanıdık ki. Ama her şey yoluna giriyor bir şekilde, kolay gelsin ;)

    YanıtlaSil
  2. Kesinlikle öyle : ) çok teşekkürler!

    YanıtlaSil
  3. hayatta herzaman iniş ve çıkışlar var umarım düzelir bu durum :) ilk paragraf çok içacıcı :) banada beklerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen öyle, ama inişte olduğumu söylersem haksızlık ederim! : ) sanırım sadece sabretmekten ve beklemekten biraz yoruldum, bu süreç zor geçiyor. Olmasını çok istediklerimiz hep uzamaz mı zaten.... : ) ama çooook yakinda o ilk paragraf kadar iç açıcı şeyler yazacağıma inanıyoruuuum! : )

      Sil

Aman diyim birdaha düşün!