Adımlarıma Işık

13 Kasım 2011 Pazar

Konu Bu Değil

Kahve dediğin Fenerbahçe fincanında içilir. Ama bunun konumuzla alakası yok.

Merhaba,

Kış bugün tam manasıyla pencereden sırıttı bize. Ufuklar görünmez olu. Sis kapladı heryeri. Beyin gücüyle 'üşümeyi engellemeye çalışmak' mevsimi diyorum ben buna uzun zamandır. Evet, ilginç ama bunu yapabiliyorum. Kendimi bildim bileli soğuk havayla savaştığım için olsa gerek, zorlanmadan üşümeyi engelleyebiliyorum. Tek başına karda kışta okula giden bir çocukluk ve gençlik döneminden sonra iş hayatımda pek farklı olmadı. Neyse ki bu yıl 'araba kullanmak' gibi bir kolaylığa adım atmama ramak kaldı sevgili okurcan. Hatta kendisi kapının önünde beni bekliyor. Gerçi bu defa gidecek bir işyerim olmadığı için bu pek birşey ifade etmiyor şimdilik. Neyse konu bu değil.

Mathias doğdu. Yeğenim olan. Hala oldum ya hani ben? o işte. Bebekler genelde buruş buruş ve çirkin olurlar doğduklarında. Bizim bebeğimiz direk botokslu doğdu arkadaşlar. Bu kadar mı tatlı olunur, bu kadar mı uslu olunur... Şimdi bu bebeciğin babasıyla biz komşu oluyoruz. Yeğenimin odasıda benim odamın yanında. Ben burada parti versem ses gitmiyor, ama orada sinek uçsa ben vızıltısını (evet vızıltı) dibimde duyabiliyorum. Bizim bebişin hastahaneden çıkıp eve geldiği ilk gece, daha doğrusu ilk sabah  bir miyavlama sesi duydum dışarıdan. Yani ben öyle sandım. Bu soğukta ve bu saatte kedinin dışarıda ne işi var diye düşündükten hemen sonra Matt'ın yüzü belirdi gözlerimin önünde. Güler misin ağlar mısın? Rüya ile gerçek hayatın arasındaki o ince çizginin üstünde cambazlık yaparken duyduğum bu güzel bebek ağlamasıyla uyanmanın tadı başka. Zaten hemen susuyor! Neyse konu bu da değil.




Çağdaşkım bana aldığı hediyeyi gösterdi dün. Siz deyin Goncagül uçmuştur, ben diyeyim uçtum! Hiç inmemek üzere bulutların üzerinde biryerlerde pembe badana boya yapıyorum. Boğazıma doluyor, birşeyler söylemek istiyorum! Ama hepsi mi hafif kalır duygularımın yanında? Hiç mi tarifi olmaz bu yaşadığım muhteşem hislerin... En büyük zevkim olan yazmanın bile beni birgün böyle bir sebepten dolayı yarı yolda bırakabileceğini düşünmemiştim hiç. Herneyse, konu bu da değil aslında. 




Van konusunu yazmadım hiç. Hergün beynimi meşgul eden, yüreğimi acıtan bu durum için Tanrı'ya dua etmekten baska yapacak birşey yok gibi çünkü. Manevi kardeşim Doğuş'a ulaşamıyorum. Ne öğretmenine, ne de kendisine... Bilinmezliğin içinde ne düşüneceğini bilememek koyuyor insana. Gönderilmemiş bir kutu var şimdi yanıbaşımda. İçinde bu kışı sıcak geçirmesi için bir mont, birkaç defter ve kalem, silgi, bere ve bir de blok flüt almıştım. İçim acıyor. Konu bu değil...


Dün annemle babamın evlilik yıldönümüydü. Sanki bu ara hiç olmadıkları kadar âşıklar birbirlerine. Babam aslında ne kadar romantik. Annem aslında ne kadar hassas... Ben aslında ne kadar açmışım onları kumru misali görmeye... Ne güzel kocaman bir sevgi yumağının evimizin tam ortasında uçuşması. Bir iki fotoğraf çekip bir kaç ânı ölümsüzleştirmeye çalışmak ne kadarda değerli aslında. Tamam ama, konu bu da değildi.

Sahi, konu neydi?

Goncagül "PamukHelva"


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aman diyim birdaha düşün!