Adımlarıma Işık

16 Temmuz 2011 Cumartesi

Ateş Düştüğü Yeri Yakar

Neler oluyor ve bizler de nasıl seyirci kalıyoruz değil mi?

Elimiz kolumuz bağlı, hiç birşey yapamıyoruz.

Susmamak istiyoruz. Söyleyecek sözümüz olsun istiyoruz ama kelimelerin tükendiği yerlerde buluyoruz kendimizi.

Aslında yorulduk hepimiz değil mi?

İnsanların göründükleri gibi olmaması ve buna bizim bile dahil olmamız... Dünya'dan her geçen gün biraz daha sevgi ve biraz daha barış isterken eninde sonunda daha kötüye gitmesi... Büyük olduklarını düşünen insanların başımızda bizleri yönetebilmeleri ve bizim buna da gıkımızın çıkamıyor olması... Çünkü düzen bu demekten başka hiçbir çaremizin olmaması, yoruyor bizi değil mi?

Kendi içimize kapandığımızda etrafımızda olup biten en sessiz sesleri bile duyabiliyor olmamız nasıl da acıtıyor canımızı. Ne çok olaylar oluyor yaşadığımız ülkelerde. Ne çok yorumlarımız var her birimizin. Ne kadar çok fikir ayrılıklarına düşüyoruz hepimiz ama sonunda nasıl da aynı cümleler çıkıyor ağzımızdan. "Hepsi aynı bok!"



Aziz Yıldırım şike soruşturmasından sonra gayet kalleş bir biçimde içeri alındıktan sonra konuşan ağızların birden bire aynı suçtan suçlanıp kapatılması ne kadar ironik... ve hayatımızın neredeyse her alanında en az bir karşılaştığımız bu durum ne kadar da sıradan. İnsanoğlu hep başka birisinin yaşadıklarını yorumluyor ve hatta yargılamaya kalkıyor. Kendi başına gelmeyeceğini düşündüğü olayların birgün kendi başınada gelebileceğini bir an olsun düşünemiyor. Böylesi işine gelmiyor. O an karşı taraf ezik durumda olduğu için kendini kaf dağında zannedebiliyor. Sonuç; ne yazık ki başına geldiğinde yerlebir olabiliyor.

Sanki Türkiye'de ilk defa onlarca şehit verilmiş gibi yine konuşulup duruluyor. Suçlu görünen tarafın analarına orospu, oğullarına it deniyor. Ölenler yine yeniden direk cennetlik oluyor. Vatan sağ oluyor ve şehit anaları bununla teselli buluyor. Ya da bulduğunu sanıyor. Yani bizler, bunu gerçekten yaşamadığımız için o anaların böyle avunduklarını sanıyoruz. Yanılıyoruz. Gün gelir o bölünmez dediğiniz vatanın heryerinin aslında bölük pörçük olduğunu anlarsınız. Gün gelir siz de bir yakınınızın şehit olduğu haberini aldığınızda, yüreğiniz soğusun diye "Vatan sağolsun!" diye bağırabilirsiniz. Ardından soğumadığını, içinizde sönmek bilmeyen yanan ateşin iyice körüklendiğini hissedersiniz. Susalım o yüzden. Konuşmanın faydası yok artık. Giden gidiyor, kaybeden kaybettiğiyle kalıp tek başına çekiyor acısını.

Şehit verdik diye birilerinin hâlâ şike durumlarının üzerinde durup konuşmasını kaldıramaz oluyorsunuz birden bire? Bir kaç olumsuzluğu aynı anda düşünebilme kapasitesine sahip olmayan bir toplumdan ne beklenebilir? Üzülmekten ve küfretmekten başka hiç bir eylemi olmayan, olamayan bir toplumdan ne beklenir? Bir avuç kendini bilen insan protesto etmeye kalksa anında 'büyükler' tarafından engellenebilecek bir toplumdan ne beklenebilir?

Ne bekliyorsunuz hâlâ?

Uyanalım!

Goncagül "Farkında"

5 yorum:

  1. şarkıyla birlikte alınınca dahada vurucu oluyor yazın. içtenlikle katılıyorum düşüncelerine nibing.

    YanıtlaSil
  2. Muziksiz hizli okudum, herzamanki gibi..
    Haut parleur'ler kalp ile beyin arasindaki mesafe uzakliginda.. Elim yetismiyor ki açam..
    Hem, Ben uyandim..
    Ama diyor ki, birini uyandirmak için ölmek gerek..
    Birileri ölmüs müdür uyanmam içun ?
    ölmemis olsun.. ölmek gerekmesin :(

    B :(

    YanıtlaSil
  3. Ne me dis surtout pas que tu était malade B?

    YanıtlaSil
  4. Owwww :(
    J'ai la maladie d'être sain dans un monde où tout le monde est malade et dont la maladie est synonyme de la norme...

    B..

    YanıtlaSil

Aman diyim birdaha düşün!