Adımlarıma Işık

13 Haziran 2011 Pazartesi

Frensiz Bisiklet

Tatil günleri hep bir sessizlik hakimdir bende. İçimde, huzur olarak adlandıramayacağım ama kolay kolay tarif edemeyeceğim bir dinginlik olur. Genelde işaret parmağımla saatlerce lülelerimi biraz daha kıvırırır, daldan dala konulara atlar düşünürüm. Bacağımdan leggin'imi çıkarmam, dışarı çıkmam, kimseyle konuşmam. Böyle tatil günlerinde dinlediğim tek insan yine kendim olurum...Kuşların melodileri eşliğinde. Pek bir manası yoktur makyaj yapıp dışarı çıkmanın. Okuduğum kitaptanda birşey anlamam. Sessizliğimin içinde gidip gelen anılarımın kurduğu ağın tuzağına düşerim işte. Manası yoktur bu âlemin.


Biraz önce balkona çıkıp boşluktan yararlanan iki veledin bisiklet sürüşünü, ve kimin Superman olacağına karar verişlerini izledim.


Materyalist değilim. Eşyalara değer biçmem. Sahibi olana kadar kendimi yırttığım birşey yok. Hatırası yok. Yok babam yok. Yalnız gördüğümde içimin kıpır kıpır olduğu, her baktığımda gayriihtiyarı gülümseten, geçmişimden bir anı hatırlatıp beni heyecanlandıran tek şey var; bisiklet. Hiçbir zaman tam anlamıyla sahip olamadığım, tadını çıkara çıkara süremediğim bisiklet. Annemler evde olmadığı için kapıda kaldığımda beni onların yanına yetiştirmeye çalışan Kenan'ın önüne oturduğum bisiklet.İsim koyamadığım, tam alıştım dediğim an da yok olup giden bisiklet. Frenleri tutmayan, iki baş parmağımın su toplayıp acımasına sebep olan bisiklet. Babamın sinirlenip belediye dairesinin önünde yere atıp kırdığı bisiklet. Canımın yandığı, kırıldığım, doya doya özgürce rüzgârı yüzüme ala ala süremeyeceğim ve ardımda bırakmak zorunda kaldığım bisiklet. Birkaç yıl sonra, şuan hatırlayamadığım Çiçek teyzenin mi yoksa Gönül teyzenin mi oğlu olan Çınar'ın artık kullanmadığı vitesli(!), ama yine(!) frenleri tutmayan bisiklet. Frenleri tutmadığı için zaten topal olan ve karşımda topallayarak yürüyen o adını sanını bilmediğim kızın ayağına çarptığım, bu yüzden elime bir şaplak yediğim, şaplağı yediğim ve bu utancı kimseye anlatamayacğım için kendi kendime kaldırımın ortasında ağladığım bisiklet. Önce tek elimi, sonra iki elimi bırakıp sürmesini öğrendiğimde havalara girip gururlandığım bisiklet.

Yıllar sonra, daha temiz, daha güzel, çocuğundan gencine, gencinden orta yaşlısına, orta yaşlısından yaşlısına kadar neredeyse herkesin rahatlıkla bisiklet kullanabileceği bir yere taşındık. Ola ki frenleri tutmayan bir bisikletin var, yine de korkmuyorsun burada. Bisiklet yolları var zira. Araba kullanan bir şöför'e gösterilen saygının aynısını görüyorsun.
Yıllar sonra, bu daha temiz daha güzel ve kolayca bisiklet sürebileceğimiz semt'e geldiğimizde bir bisiklet almaya karar verdi ağabeyim. Çocukluğumuzun aksine, artık bisikleti güvenle koyabileceğimiz bir bodrum katımızda var nasıl olsa diye düşündük.

Ağabeyim bisikleti aldı. Bir kaç kez kullandı. Ben daha kullanamadan, özgürce rüzgârı yüzüme alıp deli baş gibi uçamadan, frenleri olduğu için sevinçle ve de güvenle süremeden, çalındı.

Evet, çalınan bisiklet.

Buraya yazıyorum. Bir gün kendime kırmızı renkte, frenleri tutani vitesli, dışarıda kolayca kullanabileceğim çalınmayan bir bisiklet alacağım.

Ve rüzgârı yüzüme ala ala süreceğim.

Goncagül "Özgürce"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aman diyim birdaha düşün!